20 Ağustos 2025 Çarşamba

 ŞİİRDE DE AŞK BİTTİ Mİ?

AŞK ŞİİRİ NEDEN YOK, YA DA VAR MI?

YALNIZLIK, KENT KAOSU, KİMLİK ARAYIŞI, TEKNOLOJİYLE DEĞİŞEN İNSAN




Eskiden aşk, şiirin kalbiydi.

Divan edebiyatında sevgilinin kaşı, gözü, saçının bir teli bile koca kasideler yazdırırdı. Tanzimat’tan Servet-i Fünun’a, oradan da Cumhuriyet şiirine kadar aşk, en temel ilham kaynağıydı. 

Attilâ İlhan’ın dizeleri, Cemal Süreya’nın kalemi, Edip Cansever’in suskunluğu. Çoğunluklu aşk üzerineydi.

Ama günümüzde şiirde “aşk” daha az görünür halde. Neden? Çünkü şiir artık sadece bireysel duyguları değil, toplumsal yaraları, politik dertleri, modern yaşamın kaosunu da taşıyor. 

Sosyal medya çağında aşk, klişelerin ve hazır sözlerin bombardımanı altında yüzeyse. Belki de para ve seks ağına hapsolmuş. 

Aşk şiiri hâlâ yazılıyor ama daha çok “günlük hayatın kırık aynalarında”, “parça parça imajlar” olarak karşımıza çıkıyor. Bir çeşit, "Ya benimsin, ya kara toprağın" sloganındaki vuruculuğa sıkıyor belki de. 

Bir başka neden, aşkın artık saklı bir sır olmaktan çıkması. Eskiden sevgiliye mektup yazılır, yıllarca cevap beklenirdi. O bekleyiş şiiri doğururdu. 

Bugün WhatsApp’ta iki tik maviye dönünce şiir yazmak zorlaşıyor.

Peki günümüz şiirinin duygusu nedir?


Artık şiir, aşkın yanına yalnızlığı, kent kaosunu, kimlik arayışını, teknolojiyle değişen insanı koyuyor. Aşk, şiirin ana teması olmaktan çıkıp, bir arka plan ışığına dönüşüyor. Günümüz şiiri daha çok “varoluş”u, “yabancılaşmayı” ve “anı kırıntılarını” taşıyor.

Yani aşk şiiri bitmedi; sadece form değiştirdi. 

Tutkulu dizeler, ironi yüklü seslere bıraktı yerini. 

Belki artık aşk, kırmızı bir gülden değil, soğuk bir apartman merdiveninde unutulmuş bir ayakkabıdan, ya da bir Instagram hikâyesinden anlatılıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder