29 Eylül 2025 Pazartesi

YURDUM MEMURU

MEMURLARIN BİR KISMI

KİMİSİ MESAİ SAATİNDE TARLASINA GİDER, KİMİSİ PEYNİR SATAR, KİMİSİ AÇTIĞI KAFEYİ İŞLETİR

İŞ YAPMAYI SEVMEZ, DİZİ VE KAHVE İÇMEYİ TERCİH EDER



Nevin BİLGİN 

Türkiye’de birçok genç için “memur olmak” bir hayaldir. Güvence, düzenli maaş, rahat izin, sağlık sigortası ve elbette emeklilik… 

Hangi sınıftan olursa olsun, fakirinden orta direğine, hatta kaymak tabakasına kadar herkesin aklından geçer: “Bir memur olayım, sırtım yere gelmez.” Çünkü memurluk, işsizlik kol gezerken devletin açtığı güvenli bir kapıdır.

Ancak bu güvenli kapıdan girenlerin büyük bir kısmı, kısa sürede başka bir dünyaya adım atar. 

Tabii işe ilk başladığı günkü gibi yasa ve yönetmeliklere uygun çalışan, önceliği hizmet olanları kastetmiyoruz. 

Bu kapsam dışında kalanlar bu sisteme, sevmediği işi yapmaya, rahata o kadar alışır ki zamanla neden orada olduğunu unutur.

Görevi vatandaşa hizmet etmekken, geleni yokuşa sürmek, işi eksik yapmak ya da yanlış yapmak bir tür refleks haline gelir. 

Kamu dairesine yolu düşen herkes bilir: İşinizi bir günde çözemezsiniz. Çoğu kez önemli olan sizin dosyanız değil, öğle paydosunda nerede yemek yeneceği ya da dizinin yeni bölümünün iş yerinde nasıl izlendiğidir. Ya da yeni hükümet senaryoları, kimin bakan olacağıyla daha çok ilgilenir ki, bir tanıdık bulursa kademe ve derece alsın ya da daha da rahat etsin. 

Çay, kahve, sigara molaları… Altın fiyatları, bitcoin yorumları, işyeri çekiştirmeleri… Sürekli yurtdışına giden amirinin aldığı harcırah... Yeni araba modelleri, nerede arsanın ucuz olduğu...Çocuklarını nerede okutacağı...

Memurun gündemi vatandaştan çoğu kez daha canlıdır. 

İş yerinde artık imza yoktur kartlı sistem vardır. 

Kartlı sistemler mi? Çoğunlukla denetimi sağlamaktan uzaktır.

Çoğu yerde kartı arkadaşına verip okutan, iş yeri kapısında kartı okutup evine geri dönenleri görmek mümkündür. 

Kimisi iş yapmazken işin yükü başka birilerinin omzuna biner, kimisineyse hiç iş verilmez; onlar da mesai saatlerinde peynir, ceviz ya da fasulye satarak gününü doldurur. Maaşını az bulur ya da maaşı yetmez...

Hatta danışmanlık kadrosunda olup işe gitmeyen, kafesini işleten örnekler bile vardır.

Üstelik aldığı maaşı da az bulur yurdum memuru. Asgari ücretliye göre iyi, emekliye göre yüksek, işin niteliğine göre çoğu zaman fazla olan ücretler, hiyerarşinin bozulmasıyla adaletsizliğe dönüşmüştür.

Eğitimliyle eğitimsiz arasındaki fark kapanmış, liyakat yerini denge siyasetine bırakmıştır. Bu yüzden özellikle eğitimli kesimde yurtdışı tercihleri artmaktadır. Yan yana masalarda çalışanlar ücret dengesizliği nedeniyle çalışma barışını kaybetmiştir.

Devlet sabah arabayla getirir, öğlen yemeğini verir, akşam yine arabayla evine yollar. 

Yine de beğenilmez o iş. İşini sevmemekte,ayakları geri geri gitmektedir.  Artık iş yerinin rahatlığına da alışmıştır.  Hiçbir şey tat vermez olmuştur.

Elbette devletin memur istihdam etmesi işsizliği azaltma çabasının bir sonucudur. Fakat memurların da şunu unutmaması gerekir: Bu düzen içinde onların işi sadece maaş almak değil, vatandaşa hizmet etmektir. Ama bu hep yıllar içinde unutulur.

Çünkü devlet, vatandaşa hizmet etmek için vardır. Memur, görevini yaptığı sürece memurdur.

Kısacası yurdum memuru, hem hayalini kurar hem de gün gelir işine kızar.

Hayatı iş yerinde geçen yurdum memuru, çoğu kez emeklilik hayali kursa da maaşı düşecek korkusuyla 65 yaşına kadar masasından kalkmaz. Ama sürekli her yıl "emekli olacağım" diyerek bütün yılı geçirir. 

Emekli olunca ne yapacağını da bilemediği gibi maaşı da azalınca geçim derdine düşmüş, bir de torun bakmakla görevlrndirilmiştir. 

Bir ömür devlet dairesinin koridorlarında, aynı koltukta, aynı masada tükenir. Bu durum, sadece bir iş alışkanlığı olmaktan çıkmış yaşam biçimi olmuştur.

Çünkü insan, emeklilikte nefes almak yerine, biraz daha fazla maaş için ömrünün son yıllarını da floresan lambaların altında, dosyaların arasında, kronik yorgunlukla harcar.

Bizim memurumuz, bizim hikâyemiz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder