MÜLKSÜZLEŞTİRME AĞLARI NEDİR?
Nevin Bilgin
“Mülksüzleştirme ağları” kavramı, sosyoloji, ekonomi politik ve antropoloji disiplinlerinin kesişiminde ele alınan; mülkiyetin, emeğin ve üretim araçlarının el değiştirme süreçlerini analiz eden bir çerçevedir. Bilimsel olarak incelendiğinde bu ağlar, mülkiyetin sistematik biçimde belirli kesimlerden alınıp başka kesimlere aktarılmasını sağlayan yapısal, ekonomik ve ideolojik mekanizmaların bütünüdür.
Ekonomik Mantık: Değerin Merkezileştirilmesi
Marx’ın “ilkel birikim” kavramı burada temel referanstır. Kapitalist sistem, sermaye birikimini sürdürebilmek için sürekli yeni mülksüzleştirme alanları yaratır.
Bu, yalnızca toprağın ya da üretim araçlarının değil, zamanın, emeğin, bilginin ve doğanın da özel mülkiyete dönüştürülmesi anlamına gelir.
Mekanizma:
Özelleştirme: Kamu varlıklarının özel sermayeye devri (örnek: su, enerji, eğitim sektörleri).
Borçlandırma: Finansal kurumlar aracılığıyla bireyleri ve devletleri bağımlı hale getirme.
Kentlerin Rantlaştırılması: Mekânın değeri artırılarak yerel halkın dışlanması.
Dijital emek sömürüsü: Kullanıcı verilerinin (örneğin sosyal medyada) ücretsiz emek biçiminde metalaştırılması.
19. yüzyıl İngiltere’si: “Çitleme hareketleri” (enclosure) ile köylülerin ortak arazileri özel mülkiyete geçirilerek sanayi proletaryası yaratıldı.
20. yüzyıl Latin Amerika’sı: IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla kamu sektörünün tasfiyesi, “yapısal uyum programları” aracılığıyla yeni mülksüzleştirme dalgaları doğurdu.
21. yüzyıl dijital ekonomisi: Google, Meta, Amazon gibi şirketler kullanıcı verilerini yeni bir mülkiyet biçimine dönüştürerek “veri sömürgeciliği” yarattı.
Bağımlılığın Kurumsallaşması
Mülksüzleştirme ağları yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik ve hukuksal bir altyapıya sahiptir.
Mülksüzleştirilen kesimlerin direncini kırmak için meşruiyet söylemleri üretilir.
“Verimlilik artışı” (özelleştirmeyi meşrulaştırır)
“Modernleşme” (yerel toplulukların tasfiyesini haklı çıkarır)
“Girişim özgürlüğü” (büyük sermayenin tahakkümünü gizler)
Biyoiktidar teorisi: İktidar artık sadece yasak koyarak değil, yaşamı düzenleyerek işler.
David Harvey’in “mülksüzleştirme yoluyla birikim” kavramı: Sermaye, krizlerini çözmek için sürekli yeni mülksüzleştirme alanları yaratır (örneğin emeklilik fonlarının finans piyasalarına aktarılması).
“Çıplaklaştırma” kavramı: Devletler, neoliberal politikalarla kendi yurttaşlarını koruma kapasitesini terk eder ve onları küresel sermayeye açık hale getirir.
Rızanın Üretilmesi
Mülksüzleştirme ağlarının sürekliliği, sadece zor yoluyla değil, rıza üretimiyle sağlanır.
Bu noktada medya, eğitim, teknoloji ve ideoloji birlikte çalışır.
Tüketim ideolojisi: Mülksüz birey, sahip olamadıklarını “tüketim yoluyla” telafi etmeye yönlendirilir.
Dijital gözetim: Platform ekonomileri, insanların davranışlarını ölçerek bağımlılık yaratır.
Algoritmik yönetim: Birey, karar verme gücünü algoritmalara devrettiği ölçüde öznesizleşir.
Mülksüzleştirme ağları, kapitalist genişlemenin organik bir parçasıdır; her kriz, yeni bir mülksüzleştirme dalgası yaratır.
Bu ağlar, toprağın çitlenmesinden verinin metalaştırılmasına kadar uzanan tarihsel bir süreklilik taşır.
Amaç, üretim araçlarını merkezileştirmek, direniş alanlarını ise parçalamaktır.
Kaynakça:
David Harvey — “The ‘New’ Imperialism: Accumulation by Dispossession”
PDF versiyonu: https://socialistregister.com/index.php/srv/article/download/5811/2707/7738
https://www.academia.edu/34552120/Saskia_Sassen_Expulsions_Brutality_and_Complexity_in_the_Global_Economy
Ursula K.L. Guin ve Ayşe Tanas, Mülksüzler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder