10 Ekim 2025 Cuma

KAPİTALİZM Mİ MÜLKSÜZLEŞTİRİR, MARSİZM Mİ MÜLKSÜZLEŞTİRİR İNSANI?



Nevin BİLGİN

Kapitalist sistemde “mülksüzleşme” dediğimizde, Marx’ın deyimiyle, üretim araçlarına sahip olmaktan yoksunluk; emeğin ürününden kopuş; yabancılaşma; emek gücünün metalaşması gibi olgular akla gelir.

Marx’a göre kapitalizmde işçi dört temel yabancılaşma biçimi yaşar:

Emek ürünüyle yabancılaşır: İşçi, ürettiği şeyi artık kendine ait hissetmez, çünkü ürün sermayenin sahibi tarafından alınır. 

Emeğin kendisiyle yabancılaşma: Emek bir kendini gerçekleştirme faaliyeti olmaktan çıkar, zorunlu döngü haline gelir; işçi üretim sürecini değil, emri izler. 



İnsanın öz benliğiyle yabancılaşma: İşçi, kendi “insani potansiyelinden” kopar; yaratıcı faaliyetten, öznel gelişimden uzaklaşır. 

Diğer insanlarla yabancılaşma: Emek ilişkileri rekabetçi, çıkar odaklı hale gelir; insanlar arası dayanışma zayıflar. 

Marx, kapitalizmde bu yabancılaşmanın bir zorunluluk olduğunu söyler; yani  yabancılaşma sistemin örgütlenme biçiminden kaynaklanır.

Ayrıca, modern kapitalizmle birlikte değer, meta fetişizmi gibi olgular devreye girer: Nesneler, emek sürecinden kopartılarak kendi başına bir “güç” haline gelir ve insan üzerinde belirleyici bir hal alır. 



Kapitalizmin mülksüzleştirmeleri

Sanayi Devrimi İngiltere’si (18.–19. yüzyıl)

Geleneksel zanaatkârlık, tarım ekonomisi, köy bir arada üretim gibi ilişkiler çözülürken, üretim fabrikalara, sermaye sahiplerine geçmiştir. Kırsal halk kentlere göç etmek zorunda kalmış, emeğini satmak zorunda olmuştur.



Bu dönüşüm, insanların doğrudan üretici olmaktan çıkarılarak ücretli işçilere dönüşmesini sağlamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri: Büyük Buhran (1929 sonrası)

Emek gücünün iktisadi kriz koşulları altında değersizleşmesi; işsizlik, mülksüzleşme riskini artırmıştır. Sermayedarlar yatırımlarını durdurmuş, işçiler “işsizlik sigortası”, sosyal yardımlarla yaşamak zorunda kalmıştır.

Geç kapitalist merkez ülkelerde neoliberal dönüşümler (1980 sonrası)

Özelleştirmeler, kamu mülkiyetlerinin özel sermayeye devri, kamusal kaynakların ticarileşmesiyle birlikte birçok kişi doğrudan ya da dolaylı mülkiyet imkanından yoksun bırakılmıştır. Örneğin demiryolları, enerji şirketleri, telekomünikasyon şirketleri, altyapı kurumları özel sektöre geçmiştir.

Bu örneklerde önemli olan, “mülksüzleştirme”nin sadece yasal olarak mülkiyetin alınması değil, insanların üretim araçlarına erişememesi, sermaye tarafından kontrol edilen süreçlerde emek gücünü satmaktan başka seçeneğinin olmaması biçiminde ortaya çıkmasıdır.


Marksist mülksüzleştirme

Marksist teoride amaç, özel mülkiyeti ortadan kaldırarak üretim araçlarını toplumsallaştırmaktır. Emeğin özgürleşmesi; yabancılaşmanın kaldırılmasıdır. Ancak, sosyalist/komünist deneyimlerde bu ideal ile pratik arasında büyük uçurumlar oluşmuştur.

Teoride, özel mülkiyet toplumsallaşır; devlet ya da topluluk denetimi altına girer; üretim araçları özel kâr amacıyla kullanılmaz. Böylece emek sahibi, üretim sürecine katılır; üretim sonucu ile bütünleşir; emeğin ürünü topluma ait olur.

Ama bu teori, pratikte çoğu zaman yeni biçimde mülksüzleştirmeye dönüşmüştür. 

Özel mülkiyetin kaldırılması, tek merkezde devlet mülkiyeti haline gelmiş, bireysel özerklik azalabilmiştir.

Toplumsal katılım olsun denmiş olsa da, karar mekanizmaları genellikle yukarıdan aşağıya kurulmuştur.

Bürokratik sınıf ya da parti aygıtı, mülkiyetin asıl denetleyicisi hâline gelmiştir.

Sovyetler Birliği Örneği

Devrim sonrasında Bolşevik iktidarının mülkiyeti toplulaştırmasıyla birçok özel işletme kamulaştırıldı, tarımda kolektivizasyon (özel mülkiyeti ortadan kaldırıp üretimi kolektif (ortak) hale getirme sürecidir) yapıldı.

Ancak devlet aygıtı büyüdü; parti bürokrasisi güç kazandı.

Bu süreçte küçük üreticiler, köylüler zorla kolektifleştirmeye tabi tutuldu. Devletin kararları karşısında bireylerin iradesi sınırlı kaldı.

1980’lerde planlama krizleri, verimsizlik, siyasi bürokrasiyle halk arasında uçurumlar doğurdu. Nihayetinde 1989–1991’de sistem çöktü. 

İktisatçılar, Sovyet “devlet sosyali” modelinin birçok temel sorunu demokrasi eksikliği, fazlasıyla merkeziyetçilik ve üretim motivasyonunun düşüklüğü gibi sebeplerden kaynaklandığını belirtmektedir. 

Çin Halk Cumhuriyeti

Mao dönemi: toprak reformu, kolektivizasyon, devlet kontrolü yapıldı. 

Ancak 1978’le başlayan “reform ve açılım” politikaları ile piyasa mekanizmaları kısmen geri girdi; özel girişimcilik ve yabancı sermaye alındı. Bu süreç “Çin’e özgü sosyalizm” olarak adlandırıldı. 

Bu dönüşüm, devlet kontrolü ile sermaye ilişkilerinin karma bir bileşimini ortaya çıkardı; bazı eleştirmenler Çin’i “devlet kapitalizmi”ne evrilen bir model olarak değerlendirir. 

Çin deneyiminin Sovyet modelinden farklı olduğu, piyasa ögelerinin devlete bağlı kalması ve ekonomik büyümenin yükselmesiyle savunulsa da, eleştirmenler bunun “özgürlükçü sosyalizm” ile değil, devletin denetiminde piyasa kapitalizmi ile yakınlaştığını iddia eder. 

Doğu Bloku, Küba ve Vietnam

Doğu Bloku’nda Sovyet modeli benimsendi; benzer bürokratik sorunlar, merkezi planlama yetersizlikleri görüldü.

Bazı ülkelerde reform hareketleri (örneğin Polonya, Macaristan) sosyalist planlamadan piyasa yönelimli bir ekonomiye geçişi tetikledi.

Küba ve Vietnam’da daha yavaş liberalizasyon süreçleri bulunmakta; yer yer özel sektör ögeleri (turizm, yabancı yatırım) devlet kontrolü altında açıldı.



Özel Mülkiyet Kalktı Ama Pratikte Devletin ve Bürokrasinin Mülkiyeti Ortaya Çıktı

Tarihsel pratiklerde, ideal amaçla uygulama arasında çelişkiler ortaya çıkmış; özel mülkiyetin ortadan kalkması çoğu zaman “devletin ya da bürokrasinin mülkiyeti” haline dönüşmüş; bireyin üretim sürecine katılımı sınırlı kalmıştır. Bu da pratikte yeni bir “mülksüzleştirme” biçimidir: bireyin devlete ya da parti aygıtına bağımlılığı.

Kapitalizm insanı mülksüzleştirir. Marksist projeler teoride bu mülksüzlüğü ortadan kaldırmayı hedefler, ama pratik deneyimler çoğu zaman yeni biçimler üreten mülksüzleştirmelerle sonuçlanmıştır.


Kaynakça: 

https://www.yorku.ca/horowitz/courses/lectures/35_marx_alienation.html

https://en.wikipedia.org/wiki/Marx%27s_theory_of_alienation

https://people.umass.edu/dmkotz/Soc_and_Cap_Lessons_00.pdf

https://iep.utm.edu/socialis

https://www.history.com/articles/socialism

https://www.simplypsychology.org/marx-alienation.html

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/787830

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2600822

https://www.ayrim.org/guncel/devletsizlik-ve-isci-sinifi-mulksuzlestirme-caginda-siyasal-dislanma/

https://gocvakfi.org/wp-content/uploads/2025/04/

https://marksist.net/elif-cagli/kapitalizm-cikmazda

Richard Sennett ve Aylin Onacak, Yeni Kapitalizm Kültürü

İlkin Başar Özal, Soğuk Savaş Tarihi

F.Engels ve Erkin Özalp, Aİlenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni

K. Marx ve F.Engels, Komünist Manifesto


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder