GÖRGÜSÜZLÜK CAĞI VE KAMUSAL ALAN
ŞEHİRLERARASI YOLCULUK MU GERGİNLİK Mİ?
Otobüs hareket ettiğinde umutluydum. Kulaklığımı taktım, sesli kitabımı açtım, “10 saatlik huzurlu bir yolculuk olacak” dedim kendi kendime.
Yanılmışım. Hem de fena.
Daha motor ısınmadan, bir parfüm dalgası otobüsü sardı. “Bu nedir" dedim içimden. İlginç kıyafetli, neon ojeli bir kadın attı kendini koltuğa.
Kolonyadan hallice kokusunu geride bırakırken, “Aşkitommm otobüse bindim, duydun mu?” diye bağırmaya başladı.
Bütün otobüs duydu zaten.
Bir yandan telefon konuşmaları, diğer yandan çıtır çıtır cips sesleri…
Hani derler ya, “sessizlik gümüşse, sükut altındır” burada altın bulunmuyor, sadece mısır gevreği.
Bir kadın çocuğunun ayakkabılarını çıkarıp yemek sepetine iliştirmiş, muhtemelen organik koruma yöntemi.
Öndeki beyefendi koltuğu öyle bir yatırmış ki, sanki benim kucağımda yatılı misafir.
Arka tarafta biri tespih çekiyor, “şak şuk şak şuk” diye ritim tutuyor, bir diğeri de her beş dakikada bir burnunu orkestraya ekliyor.
Klimayı şoför öyle bir açmış ki, sonbaharda da yanıyor, sanki kutup ekspresindeyiz.
Üşüyorsun, kokudan bayılıyorsun, gürültüden kaçamıyorsun.
Otobüs gidiyor ama huzur çoktan inmiş bir dinlenme tesisinde kalmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder