31 Temmuz 2024 Çarşamba

 

YAPAY ZEKANIN TARIMDA KULLANIMI

ÇİFTÇİNİN VE TARIMIN KADERİNİ DEĞİŞTİREN GÜÇ

DRONE'LU HASAT, YAPAY ZEKA İLE ZARARLI TESPİTİ

YAPAY ZEKAYLA SULAMA, ROBOTLU HASAT




NEVİN BİLGİN 

Tarım ve çiftçilik, insanlığın en eski ve en temel uğraşlarından biridir. Ancak günümüzde, bu kutsal meslek bazen küçümsenmekte ve yeterince değer görmemektedir. Oysa çiftçiler, zor şartlara rağmen üretmeye devam etmekte, toprağın bereketini insanlığa sunmaktadır.



Köstebekler, sincaplar, arılar, kuşlar ve zararlılar

Çiftçilerin karşılaştığı zorluklar saymakla bitmez. Tarlalarında kilolarca karpuz veya salatalık kalan üreticiler, emeklerinin karşılığını alamadıklarında büyük hayal kırıklıkları yaşarlar. Avrupa’da yasaklanan ancak ülkemizde serbest olan kimyasalların kullanımı, çiftçilerin suçu değil, denetim eksikliğinin bir sonucudur. Bu kimyasalların satışına izin verilmemesi ve denetimlerin sıkılaştırılması gerekmektedir.

Tarımla ürün almak çoğu kez kaderseldir.  Her zaman beklendiği gibi olmayabilir. Bazen köstebekler, sincaplar, arılar ve kuşlar ürünleri tüketir. Bazen kuraklık ve susuzluk tarlaları yakar, bazen dolu ve sel felaketleri ürünleri yok eder. Bu zorluklar, çiftçilerin her gün karşılaştığı gerçeklerdir.

Yılda 40.000 Ton Pestisit Kullanılıyor

Kimyasal Kullanımı: Türkiye’de tarımda kullanılan pestisit miktarı yılda yaklaşık 40.000 ton civarındadır. Avrupa Birliği’nde ise bu miktar daha sıkı denetimlerle kontrol altına alınmıştır

Kuraklık ve Su Kıtlığı: Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. 2020 yılında, Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarı yaklaşık 1.519 metreküp olarak hesaplanmıştır. Bu durum, tarımda suyun verimli kullanımını zorunlu kılmaktadır.

Tarım Alanlarının Yüzde 15'i Afetten Etkilendi

Doğal Afetler: 2021 yılında Türkiye’de tarım alanlarının %15’i dolu, sel ve kuraklık gibi doğal afetlerden etkilenmiştir.

Tarım ürünlerinin kaderi, doğanın ve iklimin insafına kalmıştır. Bu nedenle, çiftçilerin karşılaştığı zorlukları anlayarak destekleme yapmak gerekmektedir. 



Çiftçilere Bilimsel Yöntemler

Çiftçilerin daha verimli ve sürdürülebilir tarım yapabilmeleri için bilimsel olarak önerilen bazı yöntemler şunlardır:

Toprak Analizi: Toprağın kimyasal ve fiziksel özelliklerini belirlemek için düzenli olarak toprak analizi yapılmalıdır. Bu analizler, bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin doğru miktarlarda uygulanmasını sağlar.

Dijital Tarım Teknolojileri: Uydu görüntüleri, drone’lar ve sensörler gibi dijital teknolojiler kullanılarak tarım alanlarının durumu izlenebilir. Bu teknolojiler, bitki sağlığını, su ihtiyacını ve zararlıların varlığını tespit etmek için kullanılır.

Entegre Zararlı Yönetimi (IPM): Kimyasal pestisit kullanımını minimize etmek için biyolojik, kültürel ve mekanik yöntemlerin bir kombinasyonu kullanılır. Bu yöntem, zararlıların doğal düşmanlarını kullanarak popülasyonlarını kontrol altında tutar.

Sürdürülebilir Sulama Teknikleri: Damla sulama ve yağmurlama gibi su tasarrufu sağlayan sulama yöntemleri kullanılarak su kaynakları daha verimli bir şekilde yönetilebilir.



Organik Tarım: Kimyasal gübre ve pestisit kullanımını azaltarak, organik gübreler ve biyolojik pestisitler kullanmak, toprağın ve çevrenin sağlığını korur.

Ekim Nöbeti: Aynı tarlada farklı bitkilerin dönüşümlü olarak ekilmesi, toprak verimliliğini artırır ve hastalıkların yayılmasını önler.

Doğru Gübreleme: Bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin maddelerini doğru zamanda ve doğru miktarda uygulamak, verimliliği artırır ve çevresel etkileri azaltır.

                               Bamya Çiçeği

Yapay Zekanın Tarımda Kullanımı

Yapay zeka, tarım sektöründe verimliliği artırmak ve sürdürülebilirliği sağlamak için çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. İşte bazı önemli kullanım alanları:

Bitki Sağlığı ve Hastalık Tespiti: Yapay zeka destekli görüntü işleme teknikleri, bitki hastalıklarını erken aşamada tespit edebilir. Bu sayede, hastalıkların yayılmadan önce kontrol altına alınması mümkün olur.

Verim Tahmini: Yapay zeka algoritmaları, hava durumu verileri ve toprak analizleri gibi çeşitli verileri kullanarak ürün verimini tahmin edebilir. Bu, çiftçilerin hasat zamanını ve miktarını daha iyi planlamalarına yardımcı olur.

Otomatik Sulama Sistemleri: Yapay zeka, toprak nem sensörlerinden gelen verileri analiz ederek sulama zamanını ve miktarını optimize edebilir. Bu, su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlar.

Zararlı Mücadelesi: Yapay zeka, zararlı böceklerin ve diğer zararlıların tespitinde kullanılır. Bu sistemler, zararlıların popülasyonunu izleyerek, gerektiğinde müdahale edilmesini sağlar.

Hassas Tarım: Yapay zeka, tarım arazilerinin farklı bölgelerindeki ihtiyaçları belirleyerek, gübre ve su kullanımını optimize eder. Bu, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve çevresel etkinin azaltılmasını sağlar.

Drone ve Robot Kullanımı: Yapay zeka destekli dronlar ve robotlar, tarım arazilerini haritalandırabilir, bitki sağlığını izleyebilir ve hatta hasat yapabilir. Bu teknolojiler, iş gücünü azaltırken verimliliği artırır.

Bu yöntemler ve teknolojiler, çiftçilerin daha verimli ve sürdürülebilir tarım yapmalarını sağlarken, tarımın geleceğini de güvence altına alır. Çiftçiler, yapay zekanın sunduğu bu olanaklarla, hem kendi emeklerinin karşılığını alabilir hem de toplumun gıda güvenliğine katkıda bulunabilirler.

Kaynakça: 

https://www.yapayzeka.ai/tarim-sektorunde-yapay-zeka/

https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/yapay-zeka-hangi-alanlarda-kullaniliyor

https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/yapay-zeka-hangi-alanlarda-kullaniliyor

hhttps://www.cropscience.bayer.com.tr/turkiye/tarim-haberleri/ciftcilik-cok-yonlu-bir-meslek.htmlttps://www.ultralytics.com/tr/solutions/ai-in-agriculture

https://bogazicindebilim.bogazici.edu.tr/content/bogazicili-akademisyenler-arastirdi-ciftciler-ne-istiyor


GÜDÜMLÜ MERMİLER NASIL ÇALIŞIR

40 KM MENZİLDEN BİLE ETKİLİ

Güdümlü Mermilerle İşlenen Suikastler: 

Kasım Süleymani Suikasti 

Ebu Mahdi el-Muhandis Suikasti 

İsmail Haniye Suikasti



NEVİN BİLGİN 


Güdümlü mermiler, hedeflerini yüksek doğrulukla vurabilen gelişmiş mühimmat türleridir. Çalışma prensipleri, hedefin konumunu algılayarak ve bu konuma ulaşmak için gerekli rotayı hesaplayarak işler. İşte temel çalışma prensipleri:


Hedef Tespiti: Güdümlü mermiler, hedeflerini çeşitli sensörler (radar, kızılötesi, lazer vb.) kullanarak tespit ederler.

Güdüm Sistemi: Hedefin konumu belirlendikten sonra, güdüm sistemi merminin rotasını hesaplar. Bu sistem, merminin üzerindeki kanatçıklar ve tahrik sistemi aracılığıyla gerekli komutları ileterek mermiyi hedefe yönlendirir.

Hedefe Kilitlenme: Mermi, hedefe yaklaştıkça daha hassas bir şekilde yönlendirilir. Örneğin, kızılötesi güdümlü mermiler, hedefin ısıl izini takip ederken, radar güdümlü mermiler hedefin radar izini kullanır.

İsabet ve Patlama: Mermi, hedefe ulaştığında patlayarak etkisini gösterir.

Bu sistemler, özellikle askeri operasyonlarda yüksek isabet oranları ve etkinlik sağlamak için kullanılır.


Güdümlü Mermilerin Tarihi ve Gelişimi

II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen güdümlü mermi teknolojisi, hareketli hedeflerin akıllı mühimmat tarafından tanınmasını ve takip edilmesini sağlar. İlk balistik güdümlü mermi olan V2 Roketi, Almanlar tarafından geliştirilmiş olup, 1944’te Londra, Liege ve Antwerp’e saldırılarda kullanılmıştır. V2’nin mucidi Wernher von Braun, savaş sonrası ABD’ye transfer olmuş ve burada önemli roket projelerine katkıda bulunmuştur.


Güdümlü Mermilerin Kullanıldığı Önemli Olaylar

Kasım Süleymani Suikastı (2020): İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, ABD tarafından düzenlenen bir hava saldırısında Bağdat Havalimanı yakınlarında öldürüldü. Bu saldırıda güdümlü füzeler kullanıldı.

Ebu Mahdi el-Muhandis Suikastı (2020): Kasım Süleymani ile birlikte öldürülen Iraklı milis lideri Ebu Mahdi el-Muhandis de aynı saldırıda hedef alındı.

İsmail Haniye Suikastı (2024): Hamas’ın eski lideri İsmail Haniye, Tahran’da düzenlenen bir suikast sonucu güdümlü mermi ile vurularak hayatını kaybetti.

Güdümlü Mermilerin Kullanım Alanları ve Teknolojileri

Güdümlü mermilerin etkili menzili, türlerine ve kullanım amaçlarına göre değişiklik gösterir. Örneğin, deniz kuvvetlerinde kullanılan bazı güdümlü mermiler, 20 kilometreye kadar etkili olabilirken, kara kuvvetleri için tasarlanmış mermilerin menzili daha kısa olabilir.


Hedefe ulaşmak için kullanılan sensörler, projenin türüne ve gereksinimlerine bağlı olarak değişir. İşte bazı yaygın sensör türleri ve kullanım alanları:

Mesafe Sensörleri: Ultrasonik, kızılötesi (IR) ve lazer sensörler, nesnelerin mesafesini ölçmek için kullanılır.

Sıcaklık Sensörleri: Termokupl, termistör ve direnç sıcaklık detektörleri gibi sensörler, sıcaklık ölçümleri için kullanılır.

Yaklaşım Sensörleri: Kızılötesi, ultrasonik veya kapasitif sensörler, nesnelerin varlığını algılamak için kullanılır.

Işık Sensörleri: Fotodiyotlar ve LDR (ışığa duyarlı dirençler), ışık seviyelerini ölçmek için kullanılır.

Basınç Sensörleri: Barometreler ve piezoelektrik sensörler, basınç ölçümleri için kullanılır.

Nem Sensörleri: Nem seviyelerini ölçmek için kullanılır.

İvmeölçerler: Titreşim ve şok ölçümleri için kullanılır.

Güdümlü mermilerin askeri operasyonlardaki rolü, teknolojik gelişmelerle birlikte artmakta ve daha hassas, etkili çözümler sunmaktadır. Bu teknolojilerin gelecekteki gelişimi, savunma stratejilerinde önemli değişikliklere yol açabilir.

Kaynakça

https://www.bahriyeenstitusu.org/wp-content/uploads/2017/05/BahriyeEnstitusu_GudumluMe

https://mavivatan.net/savas-gemilerinde-kullanilan-gudumlu-topcu-muhimmati/

https://tdefenceagency.com/gemisavar-fuzeler-5/

https://akademi.robolinkmarket.com/sensorler-sensor-nedir-sensor-cesitleri/

29 Temmuz 2024 Pazartesi

 SİYASETİN HALKA YABANCILAŞMASI

SEÇİMDEN SONRA SİYASETÇİLER NEDEN GÖRÜNMEZ OLUR? 




                     Denizli Acıpayam Yeşulyuva'dan Şükran Sönmez'in isyanı

          

NEVİN BİLGİN 

Milletvekilleri ve belediye başkanları ve siyasetçilerin seçim dönemlerinde vatandaşlarla sıkı bir iletişim kurarak oy toplaması ardından da  vatandaşların çoğunu bir daha görmemesi ve sorunlarıyla yerinde ilgilenmemesi büyük bir hayal kırıklığı ve tepkiye yol açmaktadır. Bu duruma "siyasetin ve iktidarın yabancılaşması" denilmektedir. 

Seçim kampanyaları boyunca, adaylar sürekli halkın içindedir ve onların sorunlarını dinler, taleplerini alır ve çözüm önerileri sunar. Ancak seçim kazanıldıktan sonra, bu vaatlerin birçoğu yerine getirilmez ya da unutulur. İktidar koltuğuna oturan siyasetçiler, halka olan yakınlıklarını kaybeder ve bürokratik işlere odaklanır. Bu yabancılaşma, vatandaşların siyasetçilere olan güvenini sarsar.

Milletvekilleri ve belediye başkanları, seçim döneminde verdikleri sözleri yerine getirmek için çeşitli bürokratik engellerle karşılaşır. Merkezi hükümetin yetki alanları, yerel yönetimlerin hareket alanını kısıtlayabilir. Ayrıca maddi kaynakların yetersizliği de vaatlerin gerçekleşmesini zorlaştırır. Bu durum, siyasetçilerin seçim öncesi verdikleri sözlerin gerçekleşmemesine neden olur ve vatandaşlar tarafından olumsuz algılanır. Ancak, siyasetçilerin seçim sonrası tamamen elini ayağını çekmesi, vatandaşa teşekkür için bile gitmemesi büyük bir tepkiyle karşılanır. 

Seçim dönemlerinde siyasetçilerin halka sürekli görünür olmaları, medya ve halkla ilişkiler stratejilerinin bir parçasıdır. Seçim kampanyaları sırasında, siyasetçiler sürekli olarak halka görünür olmak zorundadır. Ancak seçim sonrasında, bu görünürlük azalır. Siyasetçilerin halka dönük çalışmalar yerine daha çok kendi aralarındaki toplantılar ve bürokratik işler ön plana çıkar. Bu durum, vatandaşlar tarafından ihmal edilme duygusuna yol açar.

Sosyal ve Ekonomik Gerçeklikler

Türkiye'de siyasetçiler, ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele etmek zorundadır. İşsizlik, yoksulluk, altyapı sorunları gibi meseleler, siyasetçilerin öncelik sıralamasında üst sıralarda yer alır. Bu sorunlarla başa çıkmaya çalışan siyasetçiler, halkla sürekli iletişimde olmayı ihmal edebilir. Bu da vatandaşların, seçim dönemindeki yoğun ilginin neden seçim sonrasında devam etmediğini sorgulamalarına neden olur.

Çözüm Önerileri

Vatandaşların tepkilerini azaltmak ve güvenlerini yeniden kazanmak için bazı adımlar atılabilir:

Halk Günü Düzenlemeleri: Siyasetçiler, belirli aralıklarla halk günü düzenleyerek vatandaşlarla bir araya gelebilir. Bu toplantılar, halkın sorunlarını doğrudan iletebilmesi ve çözüm yollarının tartışılabilmesi için önemli bir platform oluşturur.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Siyasetçiler, yaptıkları çalışmaları ve aldıkları kararları şeffaf bir şekilde halka açıklamalıdır. Bu sayede, vatandaşlar siyasetçilerin faaliyetlerinden haberdar olur ve hesap sorabilir.

Katılımcı Yönetim: Yerel yönetimler, vatandaşların karar alma süreçlerine daha aktif katılımını sağlayacak mekanizmalar geliştirmelidir. Mahalle meclisleri, halk komiteleri gibi yapılar, vatandaşların siyasetçilerle daha yakın ilişki kurmasını sağlar.

Milletvekilleri ve belediye başkanlarının seçim sonrası vatandaşlarla olan ilişkilerini sürdürmeleri, halkın güvenini kazanmak ve demokratik sürecin sağlıklı işlemesi açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda, siyasetçilerin daha şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı bir yönetim anlayışı benimsemeleri gerekmektedir.


28 Temmuz 2024 Pazar

 YOKSULLUĞUN GÖLGESİNDE: ANADOLU'DA İKRAMSIZ DÜĞÜNLER

VATANDAŞ İKRAMSIZ DÜĞÜN YAPMAYA BAŞLADI




NEVİN BİLGİN

Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar ve yoksulluk, toplumsal yaşamın her alanına olduğu gibi düğün geleneklerine de yansımış durumda. Artık Anadolu’da ikramsız düğünler yaygınlaşmaya başladı. Düğünlerin yapıldığı park alanları, belediyeler tarafından 17-18 bin lira gibi yüksek ücretlerle kiralanıyor. Ancak bu alanlarda sadece müzik ve sahne hizmeti sunuluyor, davetlilere herhangi bir ikram yapılmıyor. Misafirler yiyecek ve içeceklerini yanlarında getiriyor ya da düğün mekanındaki satış noktalarından kendi paralarıyla satın alıyorlar. Parası olmayan da hemen yakındaki çeşmeden su içmekle yetinmek zorunda kalıyor. 

Bu durum, Türkiye’deki ekonomik zorlukların ve yoksulluğun düğünlere bile yansıdığını gösteriyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, düşük ücretler, ekonomik krizler ve kötü ekonomi politikaları gibi pek çok faktör, yoksulluğun artmasına neden oluyor.

Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik

Gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluğun artmasında önemli bir faktördür. İşsizlik oranlarının yüksek olması ve çalışanların düşük ücretlerle çalışması, yoksulluğun artmasına neden olmaktadır. Kayıt dışı istihdam ve ayrımcılık gibi emek piyasasında yaşanan sorunlar da bu durumu daha da kötüleştirmektedir.

Ekonomik Krizler ve Kötü Ekonomi Politikaları

Ekonomik krizler ve yanlış ekonomi politikaları, enflasyonun artmasına ve halkın alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bu da yoksulluğun artmasına katkıda bulunur. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, temel ihtiyaç maddelerine bile ulaşmak zorlaşmakta, bu da toplumun geniş kesimlerinde yoksulluğun derinleşmesine neden olmaktadır.



Bölgesel Dengesizlikler

Türkiye’de bazı bölgeler diğerlerine göre daha az gelişmiştir. Bu bölgesel dengesizlikler, yoksulluğun belirli bölgelerde daha yoğun yaşanmasına neden olmaktadır. Anadolu’nun pek çok yerinde, ekonomik fırsatların sınırlı olması ve altyapı eksiklikleri, yoksulluğu derinleştiren etkenler arasında yer almaktadır.

                   Denizli Acıpayam Mustafa Yatağan Parkı'ndaki düğün. İkramsız düğünlerden

Sosyal ve Demografik Faktörler

Nüfus artışı, göç ve çarpık kentleşme gibi sosyal ve demografik faktörler de yoksulluğu artıran etkenlerdir. Hızla büyüyen kentlerde, yeterli altyapı ve hizmetlerin sunulamaması, göç eden insanların yoksulluğunu daha da artırmaktadır.

Lüks Düğünler Sosyal Medyada

Türkiye’nin bazı bölgelerinde lüks düğünler yapılırken, sosyal medyada düğün dansları, gelinlikler ve pahalı yemekli düğünler göz önünde sergilenirken; Anadolu insanı ikramsız düğünleriyle çelişki yaşamaktadır.  Bu çelişki, gelir dağılımındaki adaletsizliği ve ekonomik sıkıntıların toplum üzerindeki derin etkilerini açıkça ortaya koymaktadır.

Yoksulluğun ve ekonomik sıkıntıların düğünlere yansıması, toplumsal dayanışma ve geleneklerin değişmesine neden olmaktadır. Bu durumu sorgulamak ve çözüm yolları aramak, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal refahını artırmak için atılacak önemli adımlardan biri olacaktır.

 MİNİMALİZMİN YÜKSELİŞİ

AZ EŞYA İLE MUTLU OLMAK

TASARRUFLU YAŞAM MAĞAZALARI




NEVİN BİLGİN 

Minimalizm, dünyanın birçok yerinde artık trend. Özellikle de Çin'de hızla popülerleşen bir yaşam tarzı haline geliyor. İnsanlar, daha az eşya ile daha mutlu olmayı ve sade bir yaşam sürmeyi hedefliyorlar. 

Minimalizmin Popülerliği

Minimalizm, modern dünyanın karmaşıklığından ve tüketim kültüründen uzaklaşmayı hedefleyen bir yaşam tarzıdır. Son yıllarda giderek daha popüler hale gelmiştir. İnsanlar, sahip oldukları eşyaların miktarını azaltarak, daha huzurlu ve tatmin edici bir yaşam sürmeyi amaçlıyorlar. Minimalizmin popülerliği, özellikle büyük şehirlerde, hızlı yaşam temposu ve yüksek yaşam maliyetleri nedeniyle artmaktadır.



Minimalizmin Faydaları

Minimalizm, sadece maddi fazlalıklardan kurtulmayı değil, aynı zamanda manevi açıdan da bir arınmayı hedefler. Minimalizmin faydaları arasında şunlar bulunur:

Zihinsel Temizlik: Daha az eşya, daha az dağınıklık ve daha az stres anlamına gelir. Bu, zihinsel olarak daha temiz ve huzurlu bir yaşam sağlar.

Finansal Tasarruf: Az eşya satın almak, para biriktirmeyi ve gereksiz harcamalardan kaçınmayı teşvik eder.

Odaklanma ve Verimlilik: Sade bir yaşam tarzı, önemli olan şeylere daha fazla odaklanmayı ve verimli çalışmayı kolaylaştırır.

Çevresel Etki: Daha az tüketim, çevre üzerinde daha az olumsuz etki yaratır. Minimalistler, doğaya daha saygılı bir yaşam sürerler.

Yeni İş Fırsatları

Minimalizmin popülerliği, Çin'de yeni iş fırsatları da yaratmaktadır. Minimalist yaşam tarzını benimseyen bireyler için çeşitli hizmetler ve ürünler sunan işletmeler ortaya çıkmaktadır. Örneğin:



Eğitim Merkezleri: Minimalist yaşam tarzını öğretmeyi amaçlayan eğitim merkezleri, insanlara daha sade bir yaşamın nasıl sürdürüleceğini öğretmektedir.

Tasarruflu Yaşam Mağazaları: Minimalist yaşam tarzını teşvik eden mağazalar, sade ve fonksiyonel eşyalar satarak insanların gereksiz tüketimden kaçınmalarına yardımcı olmaktadır.

Minimalizm, sadece bireylerin yaşamını dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda yeni iş alanlarının ortaya çıkmasına da olanak tanır.  Minimalizm, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli bir değişim yaratmaktadır.

Minimalizm, modern yaşamın getirdiği karmaşıklıklardan ve tüketim kültüründen uzaklaşmak isteyenler için giderek daha popüler hale gelen bir yaşam tarzıdır. Bu trend, sadece bireylerin yaşam kalitesini artırmakla kalmayıp, toplumsal değişimlere de öncülük etmektedir.

(Çin Mahallesi) Minimalist yaşam tarzı Çin'de yaygınlaşıyor - china radio international (cri.cn)


 AKILLI YAŞAMIN PARADOKSU: 

TEKNOLOJİ VE YALNIZLIK ARASINDA SIKIŞMIŞ BİREYLER


NEVİN BİLGİN

Teknolojinin günlük hayatımızın her alanına nüfuz ettiği bir çağdayız. İnsan ilişkileri de bu yeni dönemle gerilemekte, akıllı evler, akıllı telefonlar,, akıllı saatler, daha birçok akıllı cihaz, bireylerin günlük yaşamlarını kolaylaştırırken, aynı zamanda onları sosyal etkileşimden uzaklaştırmaktadır. Bu durum bireylerin yalnızlaşmasına ve toplumsal bağların zayıflamasına neden olmaktadır. 

DİKMEN: AKIL YENİDEN KURGULANIR OLDU

Prof.Dr. Ahmet Alpay Dikmen'in deyişiyle, "Yeni moda Çinli yaşam tarzı. Gittikçe yalnızlaşmayı özendiren bir tarz... Buna da "smart life" diyorlar. Akıl, insana ait bir şey olmaktan çıkıp kapitalizmin sunduğu bireysel teknolojik yeterliliğe sahip olmak üzerinden kurgulanan bir şey oldu... Akıllı yaşam, bir tarza indirgenmiş durumda ve bu tarz yeni egemen kapitalist Akıl olarak karşımıza çıkıyor... İnsandan uzaklaşmış, teknolojiyle kutsanmış akıllı yaşam." ...

Özellikle Çin'de yaygınlaşan "smart life" yani akıllı yaşam konsepti, modern bireylerin hayatlarını daha verimli ve konforlu hale getirme amacı güdüyor. Smart life, teknolojinin sunduğu olanaklarla bireylerin günlük yaşamlarını daha konforlu ve verimli hale getirmeyi amaçlayan bir konsepttir. Ancak bu yaşam tarzı, bireylerin giderek yalnızlaşmasını teşvik eden bir yapıya dönüşmüş durumda. Akıllı yaşam, bireysel teknolojik yeterlilik üzerine inşa edilen ve kapitalizmin sunduğu imkanlarla şekillenen bir kavram haline gelmiştir. Bu tarz, yeni egemen kapitalist akıl olarak karşımıza çıkarken, sosyal bağların zayıflamasına ve insan ilişkilerinin gerilemesine yol açmaktadır.



Teknolojinin Yükselişi ve İnsan İlişkilerinin Gerilemesi

Bireyler, akıllı cihazların sunduğu kolaylıklar sayesinde günlük işlerini daha hızlı ve verimli bir şekilde yapabilirken, aynı zamanda bu cihazlara bağımlı hale gelmektedirler. Örneğin, akıllı telefonlar sayesinde her an her yerden iletişim kurabilmek mümkün olsa da, bu iletişim genellikle yüz yüze etkileşimin yerini alıyor ve duygusal bağların zayıflamasına neden oluyor. Akıllı ev sistemleri, evdeki tüm işlerin otomatik olarak yapılmasını sağlarken, bireylerin ev içindeki sorumlulukları ve etkileşimleri azalıyor.

Kapitalizmin Yeni Yüzü: Bireysel Teknolojik Yeterlilik

Kapitalizm, akıllı yaşam tarzını bireysel teknolojik yeterlilik üzerinden kurgulayarak, tüketicilere sürekli olarak yeni ve daha gelişmiş teknolojik ürünler sunmaktadır. Bu ürünler, bireylerin hayatlarını kolaylaştırmakla birlikte, onları daha bağımsız ve izole hale getirmektedir. Akıllı yaşam, bireylerin kendi kendine yetebilme kapasitesini artırırken, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi değerleri geri plana itmektedir.

Kapitalizmin sunduğu bu bireysel teknolojik yeterlilik, aslında bireyleri daha da yalnızlaştırmakta ve izole etmektedir. Her ne kadar akıllı cihazlar bireylere kendi işlerini yapma ve bağımsız olma imkanı sunsa da, bu durum sosyal bağların zayıflamasına ve toplumsal dayanışmanın azalmasına neden olmaktadır. Bireyler, akıllı cihazlar sayesinde kendi işlerini yaparken, toplumsal yardımlaşma ve dayanışma gibi değerleri göz ardı etmekte ve bu da toplumsal bağların zayıflamasına yol açmaktadır.

İnsandan Uzaklaşmış, Teknolojiyle Kutsanmış Yaşam

Akıllı yaşam tarzı, insandan uzaklaşmış ve teknolojiyle kutsanmış bir yaşam biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaşam tarzı, bireylerin duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını göz ardı ederek, onları teknolojik cihazlara bağımlı hale getirmektedir. Akıllı cihazlar, bireylerin günlük yaşamlarını kolaylaştırırken, aynı zamanda onların duygusal ve sosyal bağlarını zayıflatmaktadır.

Bireyler, akıllı cihazların sunduğu kolaylıklar sayesinde günlük işlerini daha hızlı ve verimli bir şekilde yapabilirken, aynı zamanda bu cihazlara bağımlı hale gelmektedirler. Örneğin, akıllı telefonlar sayesinde her an her yerden iletişim kurabilmek mümkün olsa da, bu iletişim genellikle yüz yüze etkileşimin yerini alıyor ve duygusal bağların zayıflamasına neden oluyor. Akıllı ev sistemleri, evdeki tüm işlerin otomatik olarak yapılmasını sağlarken, bireylerin ev içindeki sorumlulukları ve etkileşimleri azalıyor.



Dijital Bağımlılık ve Sosyal İzolasyon

Teknolojinin sunduğu kolaylıklar ve eğlence olanakları, bireylerin dijital cihazlara olan bağımlılığını artırmaktadır. Sosyal medya platformları, sürekli olarak bağlantıda kalma ihtiyacı yaratırken, yüz yüze iletişimi azaltmaktadır. İnsanlar, sosyal medya üzerinden arkadaşlarıyla ve aileleriyle iletişim kurarken, gerçek hayatta bu ilişkileri sürdürmekte zorlanmaktadır. Bu durum, sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine yol açmaktadır.

Teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte, yüz yüze iletişim giderek azalmaktadır. İnsanlar, mesajlaşma uygulamaları ve video konferanslar aracılığıyla iletişim kurmayı tercih etmektedir. Bu durum, duygusal bağların zayıflamasına ve empati yeteneğinin azalmasına neden olmaktadır. Yüz yüze iletişim, beden dili ve ses tonu gibi önemli iletişim unsurlarını içerirken, dijital iletişim bu unsurları büyük ölçüde göz ardı etmektedir.

Teknolojinin Psikolojik Etkileri

Teknolojinin aşırı kullanımı, bireylerin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Sürekli olarak ekran başında vakit geçirmek, depresyon, anksiyete ve uyku bozuklukları gibi sorunlara yol açabilir. Ayrıca, sosyal medya platformlarında sürekli olarak başkalarının hayatlarını izlemek, kıskançlık ve yetersizlik duygularını tetikleyebilir. Bu durum, bireylerin kendilerini daha yalnız ve izole hissetmelerine neden olabilir.

Toplumsal Bağların Zayıflaması

Teknolojinin yaygınlaşması, toplumsal bağların zayıflamasına da katkıda bulunmaktadır. Geleneksel topluluk yapıları ve sosyal etkinlikler, yerini dijital platformlara bırakmaktadır. İnsanlar, fiziksel olarak bir araya gelmek yerine, sanal ortamlarda sosyalleşmeyi tercih etmektedir. Bu durum, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi değerlerin zayıflamasına yol açmaktadır.

Çözüm Önerileri

Teknolojinin insanları yalnızlaştırma potansiyelini azaltmak için bazı önlemler alınabilir:

Dijital Detoks: Belirli aralıklarla dijital cihazlardan uzaklaşmak, bireylerin zihinsel ve duygusal sağlığını korumalarına yardımcı olabilir.

Yüz Yüze İletişimi Teşvik Etmek: Aile ve arkadaşlarla daha fazla yüz yüze vakit geçirmek, sosyal bağları güçlendirebilir.

Sosyal Etkinliklere Katılım: Toplumsal etkinliklere ve hobi gruplarına katılmak, bireylerin sosyal çevrelerini genişletmelerine yardımcı olabilir.

Teknoloji Kullanımını Sınırlamak: Teknoloji kullanımını belirli saatlerle sınırlamak, bireylerin daha dengeli bir yaşam sürmelerine katkı sağlayabilir.

Akıllı yaşam tarzı, bireylerin yalnızlaşmasını teşvik eden ve kapitalizmin sunduğu bireysel teknolojik yeterlilik üzerinden kurgulanan bir yaşam biçimidir. Bu yaşam tarzı, insan ilişkilerini geri plana iterek, bireyleri teknolojiye bağımlı hale getirmektedir. İnsandan uzaklaşmış ve teknolojiyle kutsanmış bu yaşam biçimi, toplumsal bağların zayıflamasına ve bireylerin yalnızlaşmasına yol açmaktadır. Akıllı yaşam, yeni egemen kapitalist akıl olarak karşımıza çıkarken, bireylerin duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını göz ardı etmektedir. Bu nedenle, akıllı yaşam tarzının getirdiği yalnızlık ve izolasyonun farkında olarak, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi değerleri yeniden ön plana çıkarmak önemlidir. Teknoloji, hayatımızı kolaylaştırırken, insan ilişkilerini ve sosyal bağları olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, teknolojiyi bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanmak, yalnızlık ve sosyal izolasyonun önüne geçmek için önemlidir.

Kaynakça. 

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ktppdergisi/issue/53603/714636

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/685284

https://teknoloji.org/teknoloji-bizi-yalnizlastiriyor-mu-iki-farkli-bakis-acisi/

Negiz, N. (2018). Teknoloji kullanımı ve bağımlılığı üzerine bir araştırma. In 5. ASM Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Tam Metin Kitabı (pp. 1-17).

Dursun, Ö. (2020). Teknolojinin aileye etkisi: Değişen ailenin dijital ebeveyn ve çocukları. Türkiye Çalışmaları-Sosyal Bilimler.

Özge, Dursun, 2020, Teknolojinin Aileye Etkisi, Değişen Ailenin Dijital Ebeveyn ve Çocukları

 RUHUNU ARAYAN ANADOLU VE İNSANI

ANADOLU'NUN KIRSAL HALKI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

DÜNYA YAPAY ZEKAYA İLERLERKEN "SELALAR VE DÜĞÜNLER ARASINA SIKIŞMIŞ MUTSUZ TOPLUM"

ANADOLU'DA KIRSALIN TERKEDİLMİŞLİĞİ VE GELECEK İNŞASININ YOKOLUŞU





NEVİN BİLGİN

Anadolu’nun kırsal mahallelerinde, sosyal hayatın nabzı camilerden yükselen sela sesleri ile 5 vakit okunan ezanlar ve hafta sonları yapılan düğünlerle atar. Kahvehanelerde oynanan okey oyunları, bölgenin sosyal aktiviteleri arasında yer alırken, çok öncelerden yapılmış parklarda siyaset konuşulur, dedikodu yapılır. 

Siyasetçiler seçim dönemi dışında gerçekten uğramaz semtlerine. Bir yanda cenaze kaldırılırken insanlar düğün yapacak kadar birlik ve beraberlik duygusunu yitirmiştir buralarda. 

Konserler, sinemalar, insanların kendisini geliştirmesini ve sosyalleşmesini sağlayacak kurslar, etkinlikler yoktur. Çocuklar sadece çokça açılan Kur'an kurslarına gönderilir ya da bir esnafın yanında çalışmaya mahkumdur. 



Geçmiş dönemde açılmış ve sonradan kitaplarla desteklenmiş kütüphane ise hapsedilmiştir. Sağlık Ocağı'nın üstündeki bir kata kilitlenip çürümeye mahkum edilmiştir. 

Arada bir muhtarın imece usulü topladığı paralarla yapılan aşure ve yöresel yemekler, halkı bir araya getiren nadir etkinliklerdendir. Muhtarlık önünde uzun kuyruklar oluşturan insanlar, bu etkinliklerde bir nebze olsun sosyalleşme fırsatı bulurlar. İmece usulü yapılan çeşmeler, dayanışmanın güzel bir örneğini oluşturur. Ancak bundan ötesi yoktur işte. Üstelik dünya farklı bir yöne çoktan ilerlemiş, yol almışken. 



Kurumuş otlarıyla sararmış, susuz kalmış sadece mezarlıklar değil, yaşayan insanlar da kaderine terk edilmiştir.  

Girişteki çöp dağlarının kokusu uzun süre terketmez insanın burnunu, belediyenin arasıra iki araç gönderip üstünü kapatmaya çalıştığı o çöp dağları. İnsanların kıymetli kıymetli düğün yaparken taksitle aldıkları eşyaları bile attıkları o çöp dağı süslemektedir yerleşime giriş alanının hemen yanını. 

Çöpler geç alınıp dezenfekte edilmediği, ilaçlama yapılmadığı için karasinek, böcek ve farelerin istilasına uğramış durumdadır. Sokak köpekleri ise mahallelerde serbestçe dolaşır sokağa bile çıkarmaz insanları. 

Ama Anadolu insanı alışmıştır buna. Ekmeği olsun, çeşmeden suyu aksın yeter Anadolu insanına. 

Yolların bozukluğu, ulaşımı zorlaştırırken, ayakkabı yapılan sanayi sitesi ve tekstil fabrikası, bölgenin ekonomik faaliyetlerinin merkezini oluşturur. 

Kadınlar, vardiyalı olarak gece geç saatlere kadar çalışırken, zararlı yapıştırıcı (bali) ve boya maddelerinin kullanıldığı tezgahlarda emek harcarlar. Bir yanda sela verilirken, diğer yanda düğün müzikleri çalar. Bu durum, “Bir yanımız yaprak dökerken, bir yanımız çiçek açar” sözünü hatırlatır.



Gençler Ya Gidecek Ya Küçük Yaşta Çalışacak

Gençler için ise sosyal aktiviteler neredeyse yok denecek kadar azdır. Bilardo ve masa tenisi gibi etkinlikler bile bulunmazken, çadırla kapatılmış spor sahası genellikle boştur. Çocuklar, ayakkabı atölyelerinde veya esnafların yanında çalışarak vakit geçirirler. Orta yaş ve yaşlı kesim ise kahvehanelerde zaman öldürür. A101 ve BİM gibi marketlerden ihtiyaçlarını karşılayan halk, sosyal hayatın eksikliğini derinden hisseder.

İnsanların tek kaçış noktası, Elmadağı ve kararmaya terk edilmiş Salda Gölü’nde piknik yapmaktır. Bu doğal güzellikler, bölge halkının nefes aldığı nadir yerlerdir. 




Terk Edilmiş Evler ve Kırsalın Geleceği

Sokaklarında yürürken, terk edilmiş evlerin bomboş pencerelerinden içeri süzülen rüzgarın uğultusu duyulur. Bu evler, bir zamanlar kardeşler arasında miras kavgalarına sahne olmuş, tüfeklerin çekildiği, merdivenlerden aşağı atılmaların yaşandığı mekânlardır. Oysa şimdi, o büyük kavgaların yaşandığı evler, bomboş ve sessiz. İnsanlar, daha iyi bir yaşam umuduyla şehirlerin cazibesine kapılıp göç etmiş, köyler ve kasabalar terk edilmiş durumda.

Bu döngü devam ederse, yakında kırsalda kimse kalmayacak. Anadolu’nun kadim toprakları, yüzyıllar boyunca insanlara kucak açmış, geçim kapısı olmuşken, şimdi sessizliğe bürünmek üzere. Boş kalan evlerin duvarları, geçmişin anılarıyla dolu, ama geleceği karanlık. Eğer bu döngüyü değiştiremezsek, hep birlikte adalara mı karnımızı doyurup yerleşeceğiz? Bu soruyu kendimize sormalıyız.



Suriyeliler Getirilmiş

Sanayide ve tarımda çalışmak için Suriyeliler getirilerek yerleştirilmiş ancak onların tarımla uğraşmaya niyetleri olmadığı için sanayi kesiminde bazı işlerde çalışarak ve aldıkları destekle yaşarken, kültürel olarak bulundukları alandan ayrışmış durumda yaşam sürmektedir. 

Bir Gelecek İnşası

Kırsalın kaderini değiştirmek için, sadece ekonomik teşvikler yetmez. Sosyal ve kültürel hayatın yeniden canlandırılması gerekmektedir. Gençlerin ve çocukların vakit geçirebileceği, kendilerini geliştirebileceği alanlar yaratılmalıdır. Kütüphaneler yeniden açılmalı, kitaplar tozlu raflardan indirilmelidir. Spor alanları aktif hale getirilerek, gençlerin enerjilerini pozitif yönde kullanmaları sağlanmaları için çağa uygun kurslar, sosyal etkinlikler düzenlenmelidir.



Toplumsal dayanışmanın ve imece usulü çalışmaların artırılması, halkın bir araya gelmesini sağlayacaktır. Ancak, bu yeterli değil. Devletin ve yerel yönetimlerin, köylerin ve kasabaların geleceğini planlayarak, uzun vadeli stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel açıdan da sürdürülebilir bir kalkınma hedeflenmelidir.



Tüm bu görüntüler Denizli Acıpayam Yeşilyuva'dan izlenimleri içermektedir. Ancak Anadolu'nun pek çok köyü, kasabası ve mahallesi aynı görüntülere sahnedir. Yeşilyuva ve Anadolu’nun diğer kırsal bölgeleri, yeniden canlanmayı beklemektedir. Bu canlanma, sadece ekonomik değil, kültürel ve sosyal bir dirilişle mümkün olacaktır. Eğer bu dönüşümü sağlayabilirsek, Anadolu’nun kırsal halkı yeniden kendi topraklarında mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilecektir. Kendi toprağımızda kök salmak mı, yoksa başka diyarlara göçmek mi?

Herkes bu duruma seyirci kalmakta...Daha önemli gündemlerde dolaşmaktadır.....




YOKSULLAŞMA VE ANADOLU'NUN YENİ EŞEKLERİ

AKARYAKIT VE DOLMUŞ, OTOBÜSE PARA YETİŞTİREMEYEN ANADOLU HALKININ YENİ İCADI MOBEDLER

ELEKTRİKLE ÇALIŞIYOR, VERGİSİ YOK, ZORUNLU SİGORTASI YOK,  MASRAFI AZ



NEVİN BİLGİN

Anadolu’nun geniş ve zorlu coğrafyasında, tarih boyunca ulaşımın bel kemiğini eşekler ve atlar oluşturmuştur. Bu sadık dostlar, yüzyıllardır insanın yanında yer alarak, köyleri birbirine bağlamış, yükleri taşımış ve hayatın akışını kolaylaştırmıştır. Ancak, günümüzde yaşanan ekonomik zorluklar ve akaryakıt fiyatlarındaki artış, bu geleneksel ulaşım araçlarının yerini sessiz ve çevre dostu elektrikli üç tekerlekli motorlara bırakmasına neden olmuştur. Bu yeni nesil araçlar, Anadolu’nun yeni eşekleri olarak adlandırılmayı hak ediyor.

Ekonomik ve Çevresel Avantajlar

Elektrikli üç tekerlekli motorlar, yalnızca elektrikle çalıştıkları için yakıt maliyetlerini önemli ölçüde düşürmektedir. Bu durum, özellikle kırsal bölgelerde yaşayan ve gelir düzeyi düşük olan insanlar için büyük bir avantaj sağlamaktadır. Artık, Anadolu’nun dar yollarında, yakıt derdine düşmeden, sessizce ilerleyen bu motorlar, birçok ailenin günlük hayatını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca, bu araçlar sıfır emisyon ile çalıştıkları için çevreye zarar vermemekte ve hava kirliliğini azaltmaktadır. Doğanın kucağında, sessizce süzülen bu araçlar, çevre dostu özellikleriyle de dikkat çekmektedir.

Kullanım Kolaylığı ve Güvenlik

Üç tekerlekli yapıları sayesinde, bu motorlar denge ve güvenlik açısından da avantaj sağlamaktadır. Özellikle yaşlılar ve denge problemi yaşayan kişiler için ideal bir ulaşım aracı olan bu motorlar, portatif tasarımları ile de dikkat çekmektedir. Sessiz çalışmaları sayesinde gürültü kirliliğini önleyen bu araçlar, Anadolu’nun köylerinde ve kasabalarında yeni bir dönemin habercisi olmaktadır.

Anadolu’nun Yeni Yüzü

Elektrikli üç tekerlekli motorlar, Anadolu’nun köylerinde ve kasabalarında hızla yaygınlaşmaktadır. Geleneksel eşek ve atların yerini alan bu modern araçlar, hem ekonomik hem de çevresel açıdan sürdürülebilir bir ulaşım çözümü sunmaktadır. Anadolu’nun yeni eşekleri olarak adlandırılan bu motorlar, bölgenin ulaşım kültüründe önemli bir değişim yaratmaktadır. Artık, Anadolu’nun dar ve taşlı yollarında, sessizce süzülen bu motorlar, köylerin günlük hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

Devlet Teşvikleri ve Destekler

Devlet, elektrikli araçların kullanımını teşvik etmek amacıyla çeşitli vergi indirimleri ve teşvikler sunmaktadır. Bu teşvikler, özellikle kırsal bölgelerde yaşayan insanların bu araçlara daha kolay erişimini sağlamaktadır. Böylece, devletin desteğiyle, Anadolu’nun dar yollarında daha çok elektrikli motor görmek mümkün hale gelmiştir.

Yerel Yönetimlerin Katkıları

Belediyeler ve yerel yönetimler, elektrikli araçların kullanımını artırmak için çeşitli projeler ve kampanyalar düzenlemektedir. Örneğin, bazı belediyeler, elektrikli araç sahiplerine ücretsiz şarj istasyonları sunmaktadır. Bu sayede, köy meydanlarında kurulan şarj istasyonları, elektrikli motor sahiplerine büyük kolaylık sağlamaktadır.

Eğitim ve Farkındalık Kampanyaları

Elektrikli araçların avantajları hakkında halkı bilinçlendirmek amacıyla çeşitli eğitim programları ve farkındalık kampanyaları düzenlenmektedir. Bu kampanyalar, hem çevresel hem de ekonomik faydaları vurgulayarak, halkın bu araçlara olan ilgisini artırmayı hedeflemektedir. Eğitimler, köy okullarında ve köy meydanlarında düzenlenerek, halkın bu yeni teknolojiyi benimsemesi sağlanmaktadır.




Özel Sektörün Rolü

Özel sektör de bu sürece katkıda bulunmaktadır. Elektrikli araç üreticileri, Anadolu’da bayilikler açarak ve uygun fiyatlı modeller sunarak, bu araçların yaygınlaşmasını desteklemektedir. Köy köy gezerek, bu araçların tanıtımını yapan firmalar, Anadolu’nun ulaşım kültüründe yeni bir sayfa açmaktadır.

Toplu Taşıma Entegrasyonu

Bazı bölgelerde, elektrikli üç tekerlekli motorlar toplu taşıma sistemlerine entegre edilerek, kısa mesafeli ulaşımda kullanılmaktadır. Bu sayede, hem yakıt maliyetleri düşürülmekte hem de çevreye olan olumsuz etkiler azaltılmaktadır. Köy minibüslerine entegre edilen bu motorlar, köyler arası ulaşımı daha ekonomik hale getirmektedir.

Trafiğe Çıkma Sorunları ve Çözüm Önerileri

Her ne kadar elektrikli üç tekerlekli motorlar büyük avantajlar sağlasa da, trafiğe çıkmaları plaka gerekliliği nedeniyle zaman zaman cezai yaptırımlara maruz kalmaktadır. Bu sorunun çözümü için yerel yönetimlerin ve devletin, bu araçların plakalandırılması konusunda kolaylık sağlaması gerekmektedir. Plaka işlemlerinin basitleştirilmesi ve maliyetlerin düşürülmesi, bu araçların kullanımını daha da yaygınlaştıracaktır.

Elektrikli üç tekerlekli motorlar, Anadolu’nun zorlu coğrafyasında ulaşımı kolaylaştıran, ekonomik ve çevre dostu bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Bu yeni nesil araçlar, Anadolu’nun geleneksel ulaşım araçlarının yerini alarak, bölgenin ulaşım kültüründe yeni bir dönemin başlangıcını simgelemektedir. Anadolu’nun yeni eşekleri, sessiz, çevreci ve ekonomik yapılarıyla, bölgenin geleceğinde önemli bir rol oynayacaktır. Bu değişim, Anadolu’nun köylerinde ve kasabalarında, modernleşme ve sürdürülebilirlik adına atılan önemli bir adımı temsil etmektedir.

Ben de deneme fırsatı buldum



27 Temmuz 2024 Cumartesi

       SEN ANLAT

 KONUK: DUVAR RESSAMI NERMİN GENİŞ



NEVİN BİLGİN

Nermin Geniş, aslında bir biyolog. Ancak şimdi resim ve duvar resimleri yapıyor. Sen Anlat köşesinin konuğu Nermin Geniş. 



1-Biyolog olarak çalışırken resimle ilgilenmeye nasıl başladınız? Bu süreçte sizi en çok etkileyen ne oldu?

Nermin Geniş: Biyoloji bölümü (Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi) mezunuyum. Biyolog olarak bir süre çalıştıktan sonra öğretmenliğe geçiş yaptım, biyoloji öğretmeni oldum. Doğaya olan aşkım beni biyolog olarak taşımıştı. 

Daha sonrada doğanın renkleri ve şekilleri tuvallere, zamanla da duvarlara yansıtmak benim için büyük bir zevk oldu. 



İlk başta küçük tuvallerde başladım, ancak zamanla doğanın ve bilimin detaylarını keşfetmek ve bunları resimlerime yansıtmak beni daha çok cezbetti. 

Bu süreçte beni en çok etkileyen şey, bilimsel gözlem ve sanatsal yaratıcılığın birleşimiydi. Doğanın ayrıntılarını sanat yoluyla ifade edebilmek, benim için bir tür terapi ve keşif süreci oldu.



2. Duvar resimleri yapmaya nasıl karar verdiniz? İlk duvar resminizi nereye yaptınız ve ne hissettiniz?

Nermin Geniş: Resim yapmaya başladıktan sonra, büyük alanlarda çalışmanın bana daha fazla özgürlük ve yaratıcılık sağladığını fark ettim. İlk duvar resmimi evimin bahçe duvarına yaptım. İlk fırça darbesini attığımda büyük bir heyecan ve mutluluk hissettim. Bu, sanatımı daha büyük bir ölçekte sergileme fırsatıydı ve beni çok motive etti. 

Daha sonra yakınlarımın evlerini aynı şekilde duvar resimleri yapmaya başladım ve büyük beğeni aldı. 

Büyük ölçekli çalışmalar, resmin içine daha fazla detay ve duygu katmamı sağladı. Ayrıca, duvar resimleri insanların günlük yaşamlarında karşılarına çıkarak onlara ilham verme fırsatı sundu.



3. Bilimsel bilginizi ve biyolog kimliğinizi duvar resimlerinize nasıl yansıtıyorsunuz?

Nermin Geniş: Biyolog kimliğim, doğayı ve canlıları daha derinlemesine anlamamı sağlıyor. Duvar resimlerimde sık sık doğadan esinlenilmiş temalar kullanıyorum. Örneğin, bitkilerin ve hayvanların detaylı anatomik yapıları, hücresel yapılar ve ekosistemler gibi konuları resimlerimde işliyorum. Bilimsel bilgi, resimlerime hem estetik hem de eğitimsel bir değer katıyor. İzleyicilere, doğanın ne kadar karmaşık ve güzel olduğunu göstermeyi amaçlıyorum. Böylece, sanatla bilimi birleştirerek, insanlara farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum.


4. Müzik de ilgi alanlarınız arasında. Müzik ile resim arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Nermin Geniş: Müzik, resim yaparken ilham aldığım ve motive olduğum bir diğer alan. Müzik dinlerken ya da resim yaparken müzik parçalarını seslendirmek beni bir tür meditasyon haline sokuyor ve yaratıcılığımı artırıyor. 

Uzun süre Polifonik Çok Sesli Koro'da da görev aldım. 

Müzik ve resim arasında güçlü bir bağ var; her ikisi de duyguları ifade etmenin ve hikayeler anlatmanın farklı yollarıdır. Bazen, dinlediğim müziğin ritmi ve duygusu, resimlerimin kompozisyonunu ve renk paletini etkileyebiliyor. Müzik, resimlerimdeki enerjiyi ve dinamizmi artırıyor ve her iki sanat formu da birbirini tamamlayarak daha zengin ve derin bir ifade biçimi oluşturuyor.

5. Gelecekte duvar resimlerinizi nerelerde görmek istersiniz? Hedefleriniz ve hayalleriniz nelerdir?

Nermin Geniş: Gelecekte duvar resimlerimi daha fazla kamusal alanda görmek istiyorum. Parklar, hastaneler, okullar gibi insanların sıkça bulunduğu yerlerde, sanatın iyileştirici ve ilham verici gücünü paylaşmak istiyorum. Ayrıca, farklı şehirlerde ve ülkelerde duvar resimleri yaparak sanatımı daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyorum. En büyük hayalim, insanlara doğanın güzelliklerini ve bilimsel bilginin sanatla nasıl bütünleşebileceğini göstermek. Sanatın, toplumda pozitif bir değişim yaratabileceğine ve insanları bir araya getirebileceğine inanıyorum.



6. Neden özellikle duvarları boyamayı ve büyük ölçekli resimler yapmayı tercih ettiniz?

Nermin Geniş: Duvarları boyamayı ve büyük ölçekli resimler yapmayı tercih etmemin birkaç nedeni var. İlk olarak, büyük alanlarda çalışmak bana daha fazla özgürlük ve yaratıcılık sağlıyor. Küçük tuvallere sığmayan detayları ve ifadeleri büyük duvarlara yansıtabilmek bana büyük bir tatmin sağlıyor. Ayrıca, duvar resimleri, sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. İnsanların günlük yaşamlarında karşılarına çıkan büyük, renkli ve dikkat çekici duvar resimleri, sanatın toplumla daha yakın bir ilişki kurmasına yardımcı oluyor. Bu da benim için oldukça önemli. Sanatın sadece galerilerde değil, herkesin görebileceği ve deneyimleyebileceği yerlerde olması gerektiğine inanıyorum. Böylece, sanatın demokratikleşmesine ve herkesin erişimine açık olmasına katkıda bulunuyorum.




 AVRUPA'DA ZORLA KISIRLAŞTIRMA POLİTİKALARI: TARİHSEL BİR İNCELEME

                          fotoğraf. haber7.com


NEVİN BİLGİN 

Zorla kısırlaştırma politikaları, 20. yüzyılın başlarından itibaren çeşitli Avrupa ülkelerinde uygulanmış ve insan hakları ihlalleri açısından kara bir leke olarak tarihe geçmiştir. Bu politikalar, özellikle akıl hastaları, yoksullar, etnik azınlıklar ve topluma uyumsuz olarak görülen kişiler üzerinde yoğunlaşmıştır.

İsveç’te Zorla Kısırlaştırma Politikası (1935-1965)

1935 ile 1965 yılları arasında İsveç’te, yaklaşık 62 bin kişi zorla kısırlaştırıldı. İsveç hükümeti, bu politikayı kalıtsal hastalıkların yayılmasını önlemek ve topluma uyum sağlayamayacak bireylerin çocuk sahibi olmasını engellemek amacıyla uyguladı. Bu politikadan en çok etkilenen grup kadınlardı. Kadınlar, toplumsal normlara uymadıkları veya ekonomik olarak bağımsız olamadıkları gerekçesiyle zorla kısırlaştırıldılar. 1999 yılında İsveç hükümeti, bu insanlık dışı uygulama için resmi olarak özür diledi ve mağdurlara tazminat ödemeye başladı.


Norveç ve Danimarka

İsveç’in yanı sıra, Norveç ve Danimarka da benzer politikalar uygulamıştır. Norveç’te, 1934-1977 yılları arasında yaklaşık 40 bin kişi zorla kısırlaştırıldı. Danimarka’da ise 1929-1967 yılları arasında yaklaşık 11 bin kişi aynı muameleye maruz kaldı. Bu ülkelerde de politikaların temel hedefi, kalıtsal hastalıkların yayılmasını önlemek ve "topluma zararlı" bireylerin çocuk sahibi olmasını engellemekti.

Almanya

Almanya, zorla kısırlaştırma politikalarının en bilinen ve en acımasız örneklerinden birine sahiptir. Nazi rejimi altında, 1933-1945 yılları arasında yaklaşık 400 bin kişi zorla kısırlaştırıldı. Bu dönemde uygulanan politikalar, sadece akıl hastaları ve yoksullarla sınırlı kalmayıp, Yahudiler, Romanlar ve diğer etnik azınlıklar gibi belirli grupları da hedef aldı. Bu uygulamalar, Nazi rejiminin soykırım politikasının bir parçası olarak değerlendirilmiştir.

İsviçre

İsviçre’de de zorla kısırlaştırma politikaları uygulanmıştır. 1928-1985 yılları arasında yaklaşık 2 bin kişi zorla kısırlaştırıldı. İsviçre’deki uygulamalar, akıl hastaları, yoksullar ve "ahlaki olarak uygun" görülmeyen kişilere yönelikti. İsviçre hükümeti, 2003 yılında bu uygulamalar için resmi olarak özür dilemiştir.

Tartışmalar ve İnsan Hakları

Zorla kısırlaştırma politikaları, Avrupa genelinde insan hakları ihlalleri olarak geniş çapta tartışılmıştır. Bu politikalar, bireylerin bedenleri üzerindeki kontrol haklarının ihlal edilmesi ve büyük travmalara yol açması nedeniyle eleştirilmiştir. Birçok ülke, geçmişte uyguladıkları bu insanlık dışı politikalar için resmi özür dilemiş ve mağdurlara tazminat ödemeye başlamıştır.

Zorla kısırlaştırma politikaları, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde insan hakları ihlallerinin çarpıcı örneklerinden biridir. Bu politikalar, toplumsal ve bireysel düzeyde büyük yaralar açmış ve uzun yıllar boyunca tartışılmıştır. İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerin geçmişte uyguladıkları bu politikalar, insan hakları tarihinin karanlık sayfalarından biridir. Günümüzde, bu ülkeler geçmişteki hatalarını kabul ederek mağdurlara tazminat ödemekte ve resmi özürler dilemektedir.


                                              fotoğraf. haber7.com

Lobotomi Uygulaması

İsveç'in Lund kentinde 1935 yılında kurulan ve 1973’te kapatılma kararı alınan, ancak 1982’de kapatılan Vipehdolm Hastanesi/Kampı, Nazi kamplarını aratmayacak derecede kötü koşullara sahipti. Bu kampta ağırlıklı olarak akıl hastası ve psikolojik sorunlu hastalar bulunuyordu ve insanlar açlıktan ölmeye terk ediliyordu. 1941-1943 yılları arasında 200’den fazla hasta bu kampta hayatını kaybetti.

1940-1950’li yıllarda lobotomi uygulamaları, ağır depresyon, ağır şizofreni ve psikozların tedavisi amacıyla yapıldığı iddia edilse de, aslında şizofreni, canilik, komünizm, homoseksüellik, baskıcı düşünceler, depresyon, melankoli, Parkinson hastalığı, senilite ve hipokondria gibi çok geniş bir yelpazede uygulanıyordu. 

Johan Nilson’un araştırmasına göre, 1944-1952 yılları arasında yapılan 136 lobotomi uygulamasının 110’u kadınlara yapılmıştı. Bu durum, İsveç’in demokratik yapısına rağmen kadınları hedef aldığını göstermektedir

Kaynakça: 

https://haber.sol.org.tr/dunyadan/isvecte-zorla-kisirlastirma-haberi-27139#google_vignette

https://sendika.org/2019/12/irki-temizleme-yasalari-ve-avrupa-572753

https://m.haber7.com/dunya/haber/3225702-isvecin-kirli-naziye-benzeyen-diger-yuzu-zoraki-kisirlastirmalar

https://m.haber7.com/dunya/haber/3225702-isvecin-kirli-naziye-benzeyen-diger-yuzu-zoraki-kisirlastirmalar


MİLLİYETÇİLİK VE LGBT 

KUİR MİLLİYETÇİLİK VE LGBT İLİŞKİSİ





NEVİN BİLGİN 

Kuir milliyetçilik, LGBT topluluğunun kendine özgü kültürel ve toplumsal kimliklerini koruma ve tanıtma hakkını savunan bir harekettir. Hem gey kurtuluş hareketi hem de milliyetçilikle ilgili olan bu olgu, LGBT bireylerinin kendi kimliklerini ifade etme ve homofobik toplum yapılarından ayrılma isteklerinden doğmuştur. 

Kuir Milliyetçilik Nedir?

Bu hareket, LGBT bireylerinin kendi kimliklerini açıkça ifade edebilmeleri ve toplumun homofobik yapılarından ayrılma istekleri etrafında şekillenmiştir. Kuir milliyetçiliğin temel amacı, LGBT topluluğunun  kültürel ve toplumsal kimliklerini koruma ve tanıtma hakkını savunmaktır.

Kuir Milliyetçiliğin Kökenleri

Kuir milliyetçiliğin kökenleri, 1990'larda "Buradayız. Kuiriz. Alışın" sloganıyla tanınan radikal bir örgüt olan Queer Nation'a kadar uzanır. Queer Nation, homofobik toplum yapılarından ayrılma ve kendi kimliklerini açıkça ifade etme isteğiyle ortaya çıkmıştır. Bu örgüt, LGBT bireylerinin haklarını savunma ve kendi kimliklerini tanıtma çabalarını güçlendirmiştir. Bu dönemde LGBT toplulukları, kendi kültürel kimliklerini koruma ve tanıtma çabalarını daha geniş kitlelere yaymayı başarmışlardır.

Tarihsel Arka Plan ve Gelişim

Kuir milliyetçiliğin kökenleri, 1969'da New York'taki Stonewall Inn'de gerçekleşen Stonewall Ayaklanmaları'na kadar uzanır. Bu ayaklanmalar, LGBT hakları hareketinin önemli bir dönüm noktasıdır ve LGBT bireylerinin haklarını savunma ve kendi kimliklerini tanıtma çabalarını güçlendirmiştir. 1970'lerde başlayan Pride (Onur) Yürüyüşleri de, LGBT topluluğunun görünürlüğünü artırma ve haklarını savunma amacı taşır. Bu yürüyüşler, kuir milliyetçiliğin de bir parçası olarak LGBT bireylerinin kendi kimliklerini ifade etmeleri için önemli bir platform sağlamıştır.



Kuir Milliyetçilik ve Küreselleşme

Kuir milliyetçilik, özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da daha belirgin bir şekilde etkili olmuştur. Bu bölgelerde LGBT hakları ve milliyetçilik arasındaki ilişki üzerine daha fazla tartışma ve hareketlilik gözlemlenmektedir. Özellikle ABD, Kanada, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde, LGBT topluluklarının kendi kültürel kimliklerini koruma ve tanıtma çabaları daha yaygın ve kabul görmüş durumdadır. Bu ülkelerde LGBT bireylerinin haklarını savunan yasalar ve politikalar, kuir milliyetçiliğin gelişimini desteklemiştir.

Kuir Milliyetçiliğin Günümüzdeki Durumu

Günümüzde kuir milliyetçilik, LGBT topluluklarının kendi kültürel kimliklerini koruma ve tanıtma çabalarının bir parçası olarak devam etmektedir. LGBT bireylerinin haklarını savunma ve homofobik toplum yapılarından ayrılma istekleri, kuir milliyetçiliğin temel taşları olmaya devam etmektedir. Ayrıca, küreselleşme süreci, LGBT topluluklarının birbirleriyle daha fazla etkileşim halinde olmalarını sağlamış ve kuir milliyetçiliğin gelişimine katkıda bulunmuştur. Bu bağlamda, kuir milliyetçilik, LGBT bireylerinin kendi kimliklerini açıkça ifade edebilmeleri ve homofobik toplum yapılarından ayrılma istekleri doğrultusunda şekillenmeye devam etmektedir.

Günümüzde, kuir milliyetçilik, LGBT topluluklarının kendi kimliklerini koruma ve tanıtma çabalarının bir parçası olarak devam etmekte ve küreselleşme süreciyle birlikte daha geniş kitlelere ulaşmaktadır.

htthttps://m.nerinaazad2.com/tr/columnists/

ibrahim-gurbuz/kurdistanda-milliyetcilik-tarihsel-ve-sosyopolitik-bir-inceleme-2-66708508bfd8aps://sahipkiran.org/2019/01/25/kurt-milliyetciligi/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuir_milliyet%C3%A7ilik


 

YAKINDA TÜRK VATANDAŞLARI TRAŞA DA YUNANİSTAN'A GİDERSE ŞAŞIRMAYIN

GELİN BAŞI 20 BİNE KADAR ÇIKARKEN, RÖFLE, BOYA 10 BİNE, ERKEK TRAŞI 500'E ÇIKMIŞ DURUMDA

KUAFÖR YA DA BERBERDEN FİŞ ALIYOR MUSUNUZ? KUAFÖR VE BERBERLERİN VERGİ DENETİMİ NE KADAR YAPILIYOR? 

189'U ARAYARAK ŞİKAYETTE BULUNABİLİRSİNİZ

AVRUPA'DA BU HİZMETLERİN FİYATI 15 EURO ÜSTELİK VERGİ ÖDENEREK BU HİZMET VERİLİYOR


fotoğraf: dugun.com


NEVİN BİLGİN 

Sadece bir kişiden 250 liradan başlayıp 20 bin liraya kadar fiyatlarla hizmet veren kuaför ve berberlerden fiş ya da fatura alıyor musunuz? Peki fiş ve fatura almadığınız bu kişiler yerine sizin daha çok vergi ödediğinizi biliyor musunuz? 

Hem artan fiyatlar, hem de fiş ve fatura verilmemesi nedeniyle Türk vatandaşları yakında Yunanistan'a saç traşına giderse kimse şaşırmasın. 

Kuaförlerin fiş veya fatura vermemesi, birçok müşteri tarafından şikayet edilen bir durumdur. Bu durum, vergi kaçakçılığına yol açabileceği gibi, müşterilerin haklarını koruma konusunda da sorunlar yaratabilir. 

Neden Fiş veya Fatura Verilmiyor?

Vergi Kaçırma: Bazı kuaförler, vergi ödememek için fiş veya fatura vermekten kaçınabilirler.

Maliyet Azaltma: Fiş veya fatura kesmek, işletmeler için ek maliyetler yaratabilir. Bu nedenle bazı kuaförler bu maliyetlerden kaçınmak isteyebilirler.

Müşterilerin Hakları

Müşteriler, aldıkları hizmet karşılığında fiş veya fatura talep etme hakkına sahiptir. Bu belgeler, hizmetin kanıtı olarak kullanılabilir ve olası bir şikayet durumunda önemli bir rol oynar.


Şikayet Yolları

Fiş veya fatura vermeyen kuaförleri şikayet etmek için şu adımları izleyebilirsiniz:

Vergi Dairesi: Bağlı olduğunuz il veya ilçenin vergi dairesine giderek, fiş kesmeyen işletme hakkında dilekçe yazabilirsiniz.

Maliye Bakanlığı: 189 numaralı telefonu arayarak, Maliye Bakanlığı’na şikayette bulunabilirsiniz.

Bu tür durumlarla karşılaştığınızda, haklarınızı korumak için gerekli adımları atmanız önemlidir.





Türkiye’de Kuaför Hizmetleri Fiyatları

2024 yılı itibarıyla kadın kuaförlerinde sunulan hizmetlerin fiyatları şu şekildedir:

Gelin Başı fiyatları 5 bin ile 20 bin TL 

Saç Kesimi: 450 - 500 TL

Dip Boya: 500 TL

Komple Saç Boyama: 850 - 950 TL-10.000 

Fön: 150 - 300 TL

Maşa: 550 - 1.000 TL

Topuz: 700 - 1.000 TL

Manikür: 200 - 350 TL

Pedikür: 220 - 450 TL

Brezilya Fönü: 2.500 - 2.535 TL

Keratin Bakım: 225 - 260 TL

Avrupa'daki Fiyatlar

Almanya

Erkek Saç Kesimi: 15-30 €

Kadın Saç Kesimi: 20-38 €

Çocuk Saç Kesimi: 10-22 €

Fransa

Erkek Saç Kesimi: 20-32 €

Kadın Saç Kesimi: 25-42 €

Çocuk Saç Kesimi: 15-32 €

İtalya

Erkek Saç Kesimi: 14-28 €

Kadın Saç Kesimi: 19-33 €

Çocuk Saç Kesimi: 10-23 €

İspanya

Erkek Saç Kesimi: 13-27 €

Kadın Saç Kesimi: 18-32 €

Çocuk Saç Kesimi: 9-22 €

Birleşik Krallık

Erkek Saç Kesimi: 16-30 €

Kadın Saç Kesimi: 21-40 €

Çocuk Saç Kesimi: 11-25 €


Türk kuaförlerinde fiş vermeme alışkanlığı ve yüksek hizmet fiyatları, vatandaşları alternatif arayışlara yönlendirebilir. Özellikle Avrupa ülkelerinde daha uygun fiyatlarla hizmet almanın mümkün olduğu düşünülürse, Türk vatandaşlarının saç sakal traşı için Yunanistan'a ve adalara gitmesi şaşırtıcı olmayacaktır

Ankara'da En Uygun Berber ve Kuaför Meclis'te

Ankara'da ise en uygun berber ve kuaför TBMM'de bulunuyor. Kadınların saç kesimi 70 liraya yapılırken, röfle, boyama gibi işlemler, saç kesimi ile birlikte en fazla 500 lirayı buluyor. Erkeklerin traşları da 50 liradan başlıyor. Jilet fiyatlarından ucuz bu rakamlar TBMM ve kuaförlerinin yoğun çalışmasına,  randevulu çalışmasına neden oluyor. Bir hafta önceden randevu almak gerebiliyor bazı durumlarda.