TEKİNSİZLİK...
Nevin BİLGİN
"Tekin” demek, güvenilir, emin, huzurlu anlamına geliyor.
Dolayısıyla “tekinsiz”, güven vermeyen, rahatsız eden, iç huzuru bozan demek.
Günlük konuşmada “Bu ev biraz tekinsiz” dendiğinde, o yerin uğursuz, tuhaf, korkutucu bir havası olduğu ima edilir.
Sigmund Freud’un 1919’da yazdığı Tekinsiz Üzerine makalesi de var.
Freud’a göre: Tekinsizlik, aslında bize tanıdık olan bir şeyin, bastırılmış bir biçimde geri dönerek bizi huzursuz etmesi.
Yani korkunun kaynağı “tamamen yabancı” değil; bilakis bir zamanlar tanıdık olan, ama bilinçdışına itilen bir şey.
Tekinsizlik, bir zamanlar rüyaların ve eski konakların karanlık köşelerinde dolaşırken, bugün ekranların içinden bize bakıyor.
Bir yapay zekâ sesinin fazla insanca tonlaması, bir yüzün deepfake ile can bulması ya da eski bir fotoğrafta göz kırpan bir anlık hata…
Hepsi tanıdık ama yabancı işte tam da bu yüzden tekinsiz.
Freud’un “bastırılmış olanın geri dönüşü” dediği şey, bugün bambaşka bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Biz, makinelerin içine kendi suretimizi yerleştirirken, sanki kendimizi orada bir yerlerde kaybettik.
Ekranda gördüğümüz her “benzerimiz”, artık sadece bir görüntü değil; insan ile nesne arasındaki sınır bulanıklaştı.
Eskiden gölgelerden korkardık, şimdi kendi dijital gölgemizden ürküyoruz.
Bir avatar, bizim gibi gülüyor bir yerde...
Bir ses klonu bizi taklit ediyor ve susmuyor.
Dijitaldeki sessiz yankılar, insana dair olanı hem büyülüyor hem de huzursuz ediyor.
Belki de asıl tekinsizlik, artık makine ile insan arasında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder