30 Nisan 2024 Salı

 

İLK 1 MAYIS OSMANLI DÖNEMİNDE YAPILDI

10 TÜRK İŞÇİ KATILDI, 120 BULGAR VE SIRP İŞÇİ KATILDI

1 MAYIS GAZETESİ DAĞITILDI

İLK ADI “AMELE BAYRAMI”YDI



      Kaynak :1 Mayıs’ın Osmanlı’daki hali: Amele Bayramı - fikriyat


     NEVİN BİLGİN

     Her yıl kutlama yerinin tartışma konusu olduğu 1 Mayıs İşçi Bayramı, kutlamaları Osmanlı İmparatorluğu döneminde başladı. İlk kutlama 1906’da İzmir’de yapılırken, 1909’da Selanik ve Üsküp’te yapılan kutlamalara, 10 Türk işçi, 120 Bulgar ve Sırp işçi katıldı.

     1 Mayıs, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'nun Enternasyonal'e rapor ettiği Üsküp etkinliğiyle Osmanlı topraklarında ilk kez kitlesel bir şekilde kutlanmıştı. Bu kutlamada, 120 Bulgar, Sırp ve 10 Türk işçi bir araya gelerek İşçi Bayramı'nı kutladılar. Selanik'te ise farklı milletlerden işçilerin bir araya geldiği büyük bir miting düzenlendi. Bu etkinliklerde kızıl bayraklar ve bando eşliğinde yapılan yürüyüşler, Osmanlı'da işçi sınıfının birlik ve dayanışma ruhunu gösteriyordu.

    İşçilerin talepleri arasında tam siyasal özgürlük, savaşların sona erdirilmesi, genel hukuk kurallarına uygun doğrudan seçimler, millet egemenliği, günde sekiz saatlik çalışma süresinin kabulü, hukukun korunması ve nitelikli işlerin garanti altına alınması gibi önemli konular yer alıyordu. Bu talepler, işçi sınıfının mücadele ruhunu ve sosyal adalet arayışını yansıtıyordu.

    1908'de Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Osmanlı toplumunda matbaanın gelişmesi ve kitap basımının artması, işçi sınıfının aydınlanmasına olanak sağladı. Sosyalizm düşüncesi, Osmanlı'da yeni yeni işçi kesimleri tarafından benimsenmeye başlandı ve bu dönemde işçi hareketleri güçlenmeye başladı.

    Selanik'te ve diğer şehirlerde açılan fabrikalar ve atölyeler, işçi kitlesinin oluşmasına ve sınıf bilincinin gelişmesine katkı sağladı.

    1904-1906 yıllarında yaşanan grevler ve işçi ayaklanmaları, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve hak arayışlarının önemli bir parçasıydı. Bu süreçte özellikle tütün fabrikalarında sendikaların kurulması, işçi hareketinin örgütlenmesinde önemli bir adımdı.

     1906 yılındaki kutlamalar İzmir’de oldu. İşçiler dayanışma ve birlik için toplanırken Osmanlıca el ilanları dağıtıldı.

      İstanbul’da ise ilk kutlama 1912’de oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti, başlarda işçilere destek verirken, zamanla baskıcı bir tavır sergiledi ve işçi hareketlerine karşı çeşitli yasaklar getirdi.

     1909'da gerçekleşen 1 Mayıs etkinlikleri, çeşitli milletlerden işçilerin bir araya gelerek ortak mücadele ruhunu göstermesi bakımından dikkat çekiciydi. Bu etkinlikler, Osmanlı toplumunda işçi hareketinin ve sosyal adalet mücadelesinin önemli bir kilometre taşı olarak kabul edildi.

     1 Mayıs 1920’de işgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs işçi Bayramı olarak kutlandı. İşçiler Haliçten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu'na kadar bir yürüyüş yaptılar ve "Bağımsız Türkiye" yazılı bir pankart taşıdılar.

      1 Mayıs 1921’de ise İstanbul’un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü Sefain, Haliç ıdaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs'ı kutladılar. 1923’te çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıktı. İşçiler, “yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı" talebinde bulundu, birçok işçi tutuklandı.

    Dünyada İlk İşçi Direnişleri

     1880'li yıllar, işçi sınıfının ağır sömürü koşullarına karşı ilk büyük tepkisinin başladığı dönemi temsil eder. Bu yıllarda, işçilerin çalışma şartları çok kötüydü; küçük çocuklar dahi karın tokluğuna çalıştırılıyor ve iş günleri 14-15 saate kadar uzanıyordu. Şirketler hızla büyürken, işçilerin temel hakları tanınmıyor ve ağır çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalıyorlardı.


Londra’da 1666 yangını sonrası, baca çaplarının 45cm’yi geçmemesi zorunluluğu getirilmesi üzerine bu genişliğe sığabilecek 5-6 yaşlarındaki çocuklar köle ya da “çocuk işçi”olarak uzun süre baca temizleme sektörünün vazgeçilmezleri oldular. (Kaynak: M. Kebat)


    Avusturya'da başlayan işçi hareketi kısa sürede diğer ülkelere yayıldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) Chicago'da 40 bin tekstil işçisinin grevi kanlı bir şekilde bastırıldı. Aynı dönemde bir fabrikada 8 saatlik işgünü için greve çıkan 1400 işçi işten atıldı ve grev yapanlara ateş açıldı, bu saldırılarda 4 işçi hayatını kaybetti.

    İşçilerin bu mücadelesi işverenlerin sert tepkisini çekti. Chicago'da sokak çeteleriyle iş birliği yaparak grev kırmaya çalışan işverenler, işçilere saldırdı ve grev kırıcılığı yaptı. Polisin işçilere ateş açması sonucu 4 işçi öldü. Bu olaylar sonrasında işten atmalar ve baskılar arttı, 8 işçi idam cezasıyla yargılandı ve idam edildi.

    İşçi liderlerinden Albert Persons, idam edilmeden önce tarihe geçecek bir söz söyledi:     "Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım."

    Bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi ve 1889'da Paris'te düzenlenen kongrede, dünya çapında gösterilerle Amerikan işçilerinin mücadelesine destek verildi. 1890'dan itibaren 1 Mayıs, "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul edildi ve kutlanmaya başlandı.

    Taksim'deki Anıtın Hikayesi

   Her yıl 1 Mayıs kutlamalarının yapılması konusunda yaşanan yer tartışması Taksim'deki meydanın seçilmesi nedeniyle gerçekleşmektedir. Taksim'de ise meydandaki Cumhuriyet Anıtı'nın ilginç hikayesi vardır. SSCB'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne Kurtuluş Savaşı ve sonrasında yaptığı yardımlar nedeniyle Rus Generali'nin de heykelinin olduğu meydandaki anıtın bir yüzü Türk Kurtuluş Savaşı'nı, diğer yüzü Cumhuriyet Türkiye'sini temsil etmektedir. 

 


Kaynakça

1 Mayıs’ın Osmanlı’daki hali: Amele Bayramı - fikriyat

https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/6584778d5a8ab88_ek.pdf

https://sendika.org/2024/04/yil-1909-osmanlida-1-mayis-ameleyi-efkar-i-hurriyet-efkar-i-sosyalizm-sardi-tuba-gunes-347074

http://iscimahallesi.org/1-mayis-tarihcesi/

29 Nisan 2024 Pazartesi

 

  TÜRKİYE’DE CUMHURİYET DÖNEMİ IRK ÇALIŞMALARI

   KAFATASI ÖLÇÜMLERİ VE TARTIŞMALAR



     (Fotoğraf: Kaynak: GettyImage)


     NEVİN BİLGİN 

     Milliyetçilik ideolojisi üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde Türkçülük çalışmalarına ağırlık verilmesi dikkat çekicidir. Türk Tarih Tezi ve bunu güçlendirilecek yönde atılan adımlar yanında, hem Cumhuriyet'in kuruluş ideolojisi hem de o dönemdeki dünya konjoktürü doğrultusunda ırka dönük çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Bu çalışmalardan en önemlisi Tarihçi Afet İnan tarafından yapılan en kapsamlı çalışma olmasıyla dikkat çekmektedir. 

    Çalışmada, o dönemde tüm dünyada yapılan çalışmalara uygun olarak antropolojik araştırma doğrultusunda kafatası ölçümleri yapıldığı görülmektedir. O dönemde yapılan ölçümlerde  genellikle kafatası indisi adı verilen bir metrik kullanılarak ölçüm yapıldığı gözlenmektedir.  Kafatası indisi, bir kulağın üst bitiminden diğer kulağın üst bitimine kadar olan mesafenin, burun deliklerinden kafatasının arkasına kadar olan mesafeye bölümü sonucunda çıkan sayının 100 ile çarpımı ile hesaplanmaktadır. 

    Bu ölçüm sonucunda elde edilen kafatası indisi değerleri de şu şekilde sınıflandırılmıştır:

    Kafatası indisi 76'nın altındaysa kafatası dolikosefal (uzun)olarak adlandırılır.

    76 ile 81 arasındaysa kafatası mezosefal (yuvarlak)olarak kabul edilir.

    81'den büyükse kafatası brakisefal (kısa) olarak sınıflandırılır.

    Türkiye'de yapılan kafatası ölçümleri sonuçlarına göre, Türklerin brakisefal oldukları tespit edilmiştir. Bu tespit, dünya üzerindeki çeşitli halkların da benzer kafatası yapılarına sahip olduğu gözlemlenerek, bazı halkların (örneğin Eski Mısırlılar, Sümerler, Hititler, İranlılar, Avrupa halklarının bir kısmı) Türk kökenli olabileceği sonucunu doğurmuştur.

 


        20.yüzyılın başlarında ve ortalarına kadar, kafatası ölçümü dünya genelinde antropolojide uygulanan bir ırk sınıflama yöntemi olduğunu unutmamak gerekir. Bu ölçümler, ari ırk ve üstün ırk ideolojilerine temel oluşturmaktadır. 

       Günümüzde, kafatası ölçümleriyle yapılan ırk sınıflandırması bilimsel temellere dayanmamaktadır. İnsanlığın tarihsel süreç içinde birbirleriyle etkileşim içinde olması ve genetik çeşitliliğin daha iyi anlaşılmasıyla birlikte, ırkları sınıflandırmak için kafatası ölçümleri gibi tek bir metriğe dayalı yaklaşımlar bilimsel olarak kabul edilemez hale gelmiştir. Bu çalışmalar sonradan geniş bir biyolojik çeşitliliği basitleştirdiği gibi yanıltıcı ve eksik olarak kabul edilmiştir. 

       Bu konuda çalışma yapan isimlerden birisi de Amerikalı antropolog Stevens Coon'dur. 1960'lı yıllara kadar kafatası indeksine başvurmuştur. 

     Türkiye'de antropometrik çalışmalar, ırk tasnifi ve Türklerin ırki karakterleri üzerine yapılan araştırmalar, uzun bir tarihçeye dayanır. Bu çalışmalar, Türklerin genel olarak hangi ırksal kategoriye dahil edildiğini anlamak ve Türkiye'nin antropolojik haritasını çıkarmak için önemli bir rol oynamıştır. 

     Antropometrik Çalışmaların Tarihçesi

     Türkiye'de antropometrik (insan vücudunun ölçüleriyle ilgili teknik) çalışmaların tarihi, XIX. yüzyılın sonlarına dayanır. Bu dönemde, Avrupa ve Amerika'da yapılan ırk tasnifi çalışmaları Türkiye'de de ilgi görmeye başlamıştır. Özellikle, Türklerin hangi ırki kategoriye dahil edileceği konusundaki tartışmalar, bu dönemde yoğunlaşmıştır. Bu tartışmaların temelini oluşturan antropometrik ölçümler ve araştırmalar, zamanla daha geniş kapsamlı çalışmalara evrilmiştir.

    Türklerin Irki Konumu ve Antropometrik Ölçümler

    Türklerin antropometrik ölçümleri ve ırk tasnifi, genellikle Mongoloid ırk kategorisi (Kuzey, Doğu ve Güneydoğu Asya'da ve kısmen Orta Asya'da insanlığın en büyük ırklarından birisi)  içinde değerlendirilmiştir. Sarı ten rengine, düz ve siyah saçlara, geniş ve alçak baş yapısına, çekik gözlere ve belirgin elmacık kemiklerine sahip oldukları belirtilmiştir. Bu özellikler, Türklerin genel ırki karakterleri olarak kabul edilmiştir.

 


     Türkiye'de Yapılan Antropometrik Anketler ve Sonuçları

      Türkiye'de yapılan antropometrik anketler, ırki karakterlerin daha geniş bir ölçekte incelenmesini sağlamıştır. Bu anketler, Türkiye'nin farklı bölgelerinden binlerce kadın ve erkeği kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Ölçümler, boy, kafa yapısı, cilt rengi gibi çeşitli antropometrik özellikler üzerinde yoğunlaşmıştır.

     Anketlerin sonuçlarına göre, Türklerin genel olarak Mongoloid ırk kategorisinde değerlendirildiği ancak bu değerlendirmenin belirli ölçütler üzerinden yapıldığı vurgulanmıştır. Aynı zamanda, Türkiye'de yapılan antropometrik çalışmaların, Türk ırkının etnolojik ve antropolojik yapısının daha iyi anlaşılmasına katkı sağladığı belirtilmiştir.

     Türkiye'de yapılan antropometrik çalışmalar, Türklerin ırki karakterlerini anlamak ve ırk tasnifine katkı sağlamak açısından önemlidir. Ancak, bu çalışmaların sadece bir boyutu olduğu ve ırkın çok daha geniş bir kavram olduğu unutulmamalıdır. Antropometrik ölçümler, genetik, kültürel ve tarihsel faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye'nin antropolojik haritasını çıkarmak için daha kapsamlı ve multidisipliner çalışmalara ihtiyaç vardır.



      İlk Tarih Kongresi 

      Birinci Türk Tarih Kongresi'nde, Afet İnan ve diğer katılımcılar, Türklerin ırk özelliklerini tanımlarken brakisefal kafa tipinin önemli bir unsur olduğunu vurgulamıştır. Nazan Maksudyan'ın analizine göre, Türk Antropoloji Mecmuası'nda yayınlanan çalışmalar da bu görüşü desteklemekte ve Türklerin brakisefal Alpin ırkının mükemmel temsilcileri olduğunu göstererek, Türklerin kadimliğini ve tarih boyunca sürmüş ebedi üstünlüğünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, Türklerin ırksal özellikleri ile tarihçilerin yeni bir tarih yorumu ortaya koyma çabaları arasında önemli bir ilişki ortaya çıkmaktadır, özellikle de brakisefal kafa tipi Türklerin kimlik inşasında merkezi bir role sahip olduğu düşünülmektedir.

     Afet İnan’ın Çalışma Sonucu

     Cumhuriyet'in kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi kızı da olan Tarihçi Afet İnan’ın yaptığı çalışma Türk Tarih Kurumu tarafından kitap haline getirilmiştir. Afet İnan kitabında yapılan çalışmaya ilişkin şu özet yer almaktadır:

Türklerin bir ırk teşhisi koymak için, esas olarak ele alınan başlıca morfolojik ve tavsifi karakterleri üzerinde yapılan incelemeler, Türk ırkı diyebileceğimiz ırk hakkında bugün, sarih bir antropolojik kanaat edinmemiz imkanını vermektedir.

Şimdiye kadar, bu husustaki bilgilerimiz dağınık ve azdı. Ancak bazı müellifler tarafından tetkik edilmiş birkaç seri, Türklerin sahip oldukları morfolojik karakterlerden iki üç tanesini göstermiş bulunuyordu. Fakat bu müşahedeler, ekseriyet itibariyle, pek a fertler üzerinde yapılmış şeylerdi. Bu kadar az sayıda fertlerden ibaret seriler, Türk etnolojsinin hakiki karakterini belirtemezdi. Bugün durum böyle değildir. Birkaç yüzden 60 bin kişinin etütlerine malikiz. Ve diyebileriz ki, bu büyük rakam, alldığımız neticelerin kesin olacağını ümit ettiğimiz bir istikrar verebilir.


     (fotoğraf kaynağı: https://www.gazetekadikoy.com.tr/edebiyat-hayatindan-hatirlamalar/afet-inan-ataturk-hakkinda-hatiralar-ve-belgeler)

Türkiye’de (Trakya ve Anadolu) erkeklerin ortalama boyu 1 m 652, kadınlardaki 1 m.522 dir. Boy listesinde erkekler pek az surette, ortadan yukarı denilen gruba kadınlar ortadan aşağı denilen gruba girerler. Cinsiyet farkı 13 cm. dir. Bu fark fazla telakki edilebilir, çünkü bu derece büyük bir fark, ancak çok uzun boylu insan gruplarında görülür.

Türkiye arazisi üzerinde boy, her tarafta aynı fizyonomiyi göstermez. Boyun en kısa olduğu bölgeler belirttik. Anadolunun batısından doğusuna doğru gidildikçe boyların uzadığı görülür. Bu uzun boylu insanlar daha çok doğu illerinde bulunmaktadır.

Şimdiye kadar Türk kadınlarının boyu hemen hemen bilinmiyordu. Bugün diyebiliriz ki, bu karakter hakkında da rakkam ve bilgiye sahip bulunuyoruz.

Skelik karinesi, Türk erkeklerini makroskei’ler arasına (93,91); Türk kadınlarını mezatiskel’ler arasına koymaktadır. (87, 86)

Erkeklerin ortalama kafa karinesi 83.33, brakisefal nisbetleri Deniker tasnifine göre yüzde 63,88, Topinard tasnifine göre yüzde 75.63 tür.

Kadınlarda bu ortalama karine ve bu nispet şöyledir; kafa karinesi 83.78; brakisefal’ler nispeti (Deniker’e göre) yüzde 65, 52; Topinard’a göre yüzde 77.75’tir.




Türkiye arazisi dahilinde, brakisefal’leri içine alan bölgeler arasında, bu brakisefal fertlerin sayısı itibariyle çok büyük farklar vardır. En fazla brakisefal orta kısımdadır. (Yüzde 93.16), en az brakisefali olan bölge de (yüzde 62, 61) doğudur, Fakat yine çoğunluğu teşkil ederler. Batı illerindeki brakisefal’ler nisbeti yüzde 76, 69’dur.

Erkeklerin ortalama burun karinesi 65, 04, kadınlarındki 64, 05’tir. Laptorrhinien tiplerin nisbeti şudur; Erkeklerde yüzde 71, 23, kadınlarda yüzde 76,73. Bu karinenin konulacağı milletlerarası listelerde, Türkler, letorrhinien’ler arasında yer alacaklardır. Türk kadınının burnu ufaktır. Eşit boylar da bu burun, erkek burnundan mutlak surette d aha küçüktür. Bu da leptorrihinien’den ayrı olarak tebarüz ettirilmesi lazım gelen ikinci derecede bir cinsiyet karakteridir.

Erkeklerde ve kadınlarda gözün şekli hemen daima muntazamdır. İlk bakışta, Türkiye’de tarihi vakıalardan dolayı, Mongoloit karakterli birtakım gözlere tesadüf edilmesi lazım gelir görünmektedir. Halbuki hiç de böyle değildir. Erkeklerin ve kadınların yüzde 5’ini az geçen bir kısmı bu karaktere sahiptir. İstilalar sonunda Mongoloit tesirin pek az olduğu görülüyor.

Türklerin burnu, umumiyetle düz tabir edilen burun şeklidir. Türklerde konkav burna nadir tesadüf edilir ve konkav burun, kadınlarda erkeklerden fazladır.

Kesik düz denilen ve manzarası Dinarik’lerin mevcudiyetine hükmettiren kafa arkası şekline tesadüf edilmektedir. Uzun boylu brakisefal tipin tesbit etmek üzere, icabında diğer karakterlerle birleştirmek için bu karakteri kaydetmek icap eder.

Türklerde cilt nadiren çok esmerdir. Tahminin hilafına olarak, gözler, ekseriyetle orta ve açık renktir. Müşahitler, Türklerin ekseriya ela yahut mavi gözlü olduklarını görmüşlerdir. Doğu vilayetleri müstesna olmak üzere, Trakya’da ve Anadolu’da koyu renk gözlü insanlar azdır.

Saçlar da zannedildiği gibi ekseriyetle siyah değildir. Türkiye’de açık renk (sarı) saç az ulunur. Buna mukabil, Türkiye ahalisinin ekseriyeti orta renkli (kestane) saçlıdır.

Milletlerarası listelerde Türk ırkının muhtasar bir teşhisi şöyle konulabilir:

“Türklerin boyu ortalamadan az uzundur. Ekseriyet itibariyle makroskel’dirler. Çoğu brakisefel ve leptorrhinien’dir. Göz ve saçlarının rengi umumiyetle ortadır. Türklerin büyük çoğunluğu, ırk ayrılmalarında Homo Alpinus diye atınaln Avrupa’nın büyük beyaz ırkına mensuptur. Aralarında yine beyaz olan Homo Dinarikus denilen ırkın mensupları da vardır.”

       Çalışmanın sonuç bölümünde ise, “Türklerde ayrı ayrı kabile isimlerini zikrederken, başka adlar altında da olsa Türk ırk birliğini tebarüz ettirmek istedik. Bilhassa Anadolu’da bu anketten önce yapılmış olan incelemelerde bazı kabile isimlerine göre, (mesela Laz, Kürt gibi) rakkamlar verilmiştir. Biz bunları coğrafi bölgeleri gösterdiği için öylece koyduk. Bu karşılaştırmada da görülmüştür ki Türkiye’de bir ırk birliği mevcuttur." denilmektedir. 

 



   Türk Milliyetçisi ve Türkçü yazar Nihal Atsız'ın da kafatası ölçümü yaptığı tartışmaları vardır. Gazeteci-Yazar Yağmur Atsız, babasının nasıl kafatası ölçtüğünü şöyle anlatmaktadır: 

      "Nihal Atsız dehşetli bir kafatasçıydı. Yakın çevresi, konu-komşu bir yana, hemen hiç tanımadığı insanların bile kafataslarını ölçer, kılı kırk yararak kesabını yapar ve o şahıslara mesela yüzde 37 onda dokuz mu yoksa ne bileyim yüzde 69 virgül dört oranında mı ‘Türk’ olup olmadıklarını tebliğ eder, oranı düşük çıkanlar için de dudaklarında daima birkaç ‘teselli-bahş’ kelime bulunurdu. Farz-ı muhal ‘Fakat fevkalade bir iradi cehid ve uyanık bir milli şuurla bu fıtri noksanınızı kısmen de olsa giderebilirsiniz’ gibilerden..."

    "Tabii kafatası ölçümüne göre Türklük oranı düşük çıkanlar son derece müteessir olarak ayrılırlar, fakat bilimin katı ve acımasız gerçekleri karşısında mukadderata boyun eğmek zorunda kaldıkları için mutluluğu belki de başka alanlarda arama imkánı üzerinde dururlardı. Ancak bu rizikolarına rağmen yine de hakikati öğrenmek isteyenlerin sayısı pek eksik olmazdı. Sırf bu meraklarını tatmin için İstanbul’un ta bir ucundan kalkıp Maltepe’deki evimizde Atsız’ı ziyarete gelenler nadirattan değildi."


    Yağmur Atsız, babasının kafatası ölçme aletini şu şekilde tarif ediyor:

     "Bu ‘araç’ her zaman yazı masası üzerinde duran ve yaklaşık 45 santim uzunluğunda bir tür pergeldi. Ancak bu ‘pergel’in bacakları, bildiğimiz geometri enstrümanında olduğu üzre dümdüz uzanmıyordu. Ayakuçları içeriye doğru mukavvesti. Ve bu uçlar sivri değil ufak topuzbaşlıydı. Sap tarafında ise yine pergellerdeki gibi üstü derece taksimatlı bir yarım daire ve bacakların açılıp kapanmasıyla mütenasip olarak hareket eden bir gösterge vardı. Atsız, ‘delinquant’ı bir iskemleye oturtur ve eline aldığı o sihr-engiz araçla söz konusu ‘kafatası’nın önden ve yandan olmak üzere iki ölçüsünü alırdı. Üstteki göstergenin verdiği değerleri de bir kağıda itina ile not edip akabinde derin bir hesap-kitap ameliyesine girişirdi."

                          (fotoğraf kaynak: https://www.malumatfurus.org/nihal-atsiz-vasiyeti/)

      Türkçü isimlerden gazeteci-yazar Prof. Reha Oğuz Türkkan, Türkçülük davasında birlikte yargılandığı Nihal Atsız'ın kafatası ölçtüğü iddialarının doğru olmadığını belirtmektedir.. Kendisinin aslında Atsız'ın kafatasını ölçtüğünü ve sonucunun beklenenden farklı olduğunu ifade etmiştir. Türkkan, "Yeterince Türk çıkmadı ve çok bozuldu" şeklinde konuşmuştur. Bu açıklamalar, ünlü tarihçi ve Türkçü Nihal Atsız'ın oğlu Yağmur Atsız'ın babasının kafatası ölçme pratiğine dair yazısına karşı bir itiraz niteliği taşımaktadır. 


      
       Türklerde Brakisefalliğin Yaygın Olması 

       19 yıl ve 20. yüzyıl başına kadar antropolojide kafatası ölçümünün insan ırklarının sınıflanması için temel ölçüt olarak ortaya atılan hipotezler, günümüzde basitleştirici ve bilimsel temellere oturmamakla eleştirilmektedir. Örneğin, brakisefallik özelliği Türk kökenli halklar arasında yaygın olsa da, bu özellik sadece Türklere özgü değildir; İsviçreliler, Bavyeralı Almanlar, Fransa'nın orta bölgelerindeki topluluklar, Boşnaklar, Gürcüler, Ermeniler gibi farklı gruplar da brakisefal kafatası özelliklerini paylaşmaktadır. Benzer şekilde, dolikosefal özelliği sadece İsveçlilere özgü değildir; Afrika zencileri gibi farklı gruplar da dolikosefal kafatası özelliklerine sahiptir, ancak kafatası endeksi farklılık gösterir.
     Ancak, kafatası endeksine dayalı olarak yapılan sınıflandırmaların insan ırklarının belirlenmesi için güvenilir bir temel oluşturmadığı kabul edilmektedir. Bunun sebebi, dünya halklarının tarihsel süreçler içerisinde birbirleriyle karışarak gelişmeleri ve ırksal özelliklerin karmaşık bir yapıda olmasıdır. Dolayısıyla, insanlığın ırklara ayrılması ve buna dayalı olarak ırk tasnifinin nesnel ölçütlere bağlanması çabası, bilimsel temellere dayanmamaktadır.

Kaynakça: 

İnan, Afet, (2022) Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi, Türk Irkının Vatanı Anadolu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 

https://turkcetarih.com/tarih/turk-halkinin-antropolojik-karakterleri-uzerinde-buyuk-anket-ve-umumi-neticeleri/

Kafatası Ölçümü (frmtr.com)

 https://www.turkhackteam.org/konular/turk-kafatasinin-yapisi-brekisefal.1573354/

https://www.islamvehayat.com/cumhuriyet-rejimi-64-bin-kafatasi-olcmus_d4286.html

Babam nasıl kafatası ölçerdi - Son Dakika Haberleri (hurriyet.com.tr)

Atsız'ın kafatası ölçüm sonuçları - Haber 7 GÜNCEL

Kafatası ölçümü - Vikipedi (wikipedia.org)

Kafatası ölçümü - Wikiwand



28 Nisan 2024 Pazar

 

SİYASETTE EMPATİ KRİZİ VE AKADEMİDEN KOPUŞ

 

Türkiye'de Siyasette Empati ve Akademi Bağlantısızlığı Üzerine Bir Değerlendirme

 


 

   NEVİN BİLGİN

   Siyasetçilerin taktıkları saatlerden, çantalardan yedikleri menülere, lüks yurtdışı tatillerine kadar bir yanda farklı bir yaşam sergilenirken, diğer yanda vatandaşın günlük yiyeceğini dahi karşılayamama durumu, bunun sosyal medya ile daha görünür kılınması siyasete güvensizlik ve memnuniyetsizlik yanında, toplumsal bölünmeleri de derinleştirmektedir.

   Günümüz Türkiye siyasetinde, vatandaşlarla siyasal liderler arasında derin bir kopukluk ve empati eksikliği gözlemlenmektedir. Bu durum, siyasetçilerin toplumun duygularını anlamadaki yetersizliği ve akademik dünyayla olan bağlantılarının zayıflığıyla da ilişkilendirilebilir.

   Küreselleşme, teknoloji ve eğitim düzeyindeki artış gibi faktörler siyasetin yüzünü değiştirdiği gibi birçok şeyden haberdar olabilen yeni bir seçmen kitlesi de yaratmış durumdadır.

    Siyasette adına “delta yöntemi” denilen ve siyasi başarıyı yakalamayı içeren ana başlıkları içeren yöntemde vatandaşla empati kurulması ve akademiden destek alınması ayakları devreden çıkarılmış görünmektedir. Siyasetin bilimsel temellere dayanması ve toplumdaki bölünmenin derinleşmemesi için bu iki ayağın yeniden siyasi yönteme eklemlenmesi gerekmektedir.



Kaynak: https://onedio.com/haber/gercekten-ekmek-yoksa-pasta-yesinler-dedi-mi-marie-antoinette-ve-21-maddede-gorkemli-hayati-351669


   Türkiye'de siyasetin bu değişimlere uyum sağlamada yetersiz kalması, vatandaşların beklentilerine cevap vermede zorluklar yaşanması, seçmen psikolojisinden uzaklaşması, toplumun gerçek ihtiyaçlarını anlamaya odaklanmaması siyasetin güvenilirliğini de azaltır hale gelmiştir.  

    Delta yöntemi, siyasette başarı için gerekli olan beş bileşeni tanımlamaktadır. Bu bileşenlerin siyasetçiler tarafından dikkate alınması ve uygulanması, uzun vadeli ve etkili sonuçlar elde etmede önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, Türkiye'de siyasetçilerin bu yöntemleri yeterince benimsemediği ve siyasetin disiplinli bir şekilde yürütülmediği gözlemlenmektedir.

    Akademi ile Kopukluk

    Akademi ile siyaset arasındaki kopukluk da Türkiye siyasetinin önemli bir sorunudur. Siyasilerin akademik çalışmaları göz ardı etmesi, bilimsel gerçeklerden uzak politikaların oluşturulmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle, siyasetçilerin akademik kaynakları ve uzmanlığı değerlendirmesi, politikalarını bilimsel temellere dayandırması, sadece seçim stratejilerini bu doğrultuda belirleme açısından değil, ülkenin sorunlarına çözüm bulunması açısından da önem taşımaktadır.

    Türkiye'de siyasetçilerin vatandaşların beklentilerine daha fazla odaklanması, empati yeteneklerini geliştirmesi ve akademik dünyayla daha sıkı bir ilişki kurması siyasetin geleceği açısından önem taşımaktadır. Ancak bu değişimlerin gerçekleşmesi için siyasi aktörlerin disiplinli çalışma yanında bilimsel temellere dayalı politikalar benimsemeleri gerekmektedir.

     Siyasette başarı için uygulanması gereken yöntemler disiplin çalışma yanında, empati, liderlik, teşkilatlanmada başarı ve akademik yardım gibi bileşenlerini birarada gerçekleştirmeye dayanmaktadır. 

     Çoklu İktidar ve Sosyal Gerçeklikler

    Öte yandan günümüz Türkiye siyaseti, geçmişten farklı bir dinamizme sahip. Artık sadece iktidar mücadelesi üzerine kurulu bir yapıdan, çoklu iktidar kavramına doğru bir değişim ortaya çıkmakta. Güçlü devlet geleneği yerine, kimlik temelli sosyal grup dinamikleriyle şekillenen bir siyaset anlayışı öne çıkmaktadır. Bu durum, farklı kültürel kimliklerin, sosyal gerçekliklerin ve politik söylemlerin çeşitliliğiyle birlikte, çok boyutlu bir siyaset ortamının oluşmasına yol açmaktadır.

    Total siyasetin belirleyici özelliği, farklı sosyo-politik grupların, mücadele alanlarındaki etkileşimlerinden ve değişken ittifak ağlarından oluşmasıdır. Bu çok boyutlu etkileşim süreçlerinde, değişken ittifakların ve çatışmaların ön planda olduğu görülüyor. Siyaset artık sadece iktidarın merkeziyetçi otoritesi etrafında değil, çoklu mücadele alanlarında şekillenen bir yapıya sahip.

     Ancak, total siyasetin geleceği belirleyen üç kritik fay hattı bulunmaktadır. İlk olarak, iktidar alanının nasıl dizayn edileceği büyük önem taşırken, sivil bir denge ve hesap verebilirlik mekanizması mı olacak, yoksa merkeziyetçi bir otorite mi? Bu tarihsel tavır, total siyasetin geleceğini şekillendirecektir. İkinci fay hatası, siyasal alanın evrimiyle ilgilidir. Toplumsal taleplerin ve dinamiklerin yukarıdan aşağıya mı, yoksa aşağıdan yukarıya mı etkin temsili olacak? Bu izlenen tarihsel güzergah, total siyasetin tarzını belirleyecektir.

    Toplumsal Uzlaşının Önemi 

    Toplumsal alanın ne yönde şekilleneceği büyük önem taşımaktadır. Toplumsal bütünleşme ve demokratik düzen arayışı mı, yoksa dönemsel söylemlere dayalı ikircikli tutumlar mı öne çıkacak? Bu belirleyici rol, total siyasetin kaderini etkileyecektir.

    Türkiye siyasetinin geleceği, bu üç fay hattının nasıl şekilleneceğine bağlıdır. İktidar alanının, siyasal alanın ve toplumsal alanın evrimi, total siyasetin akıbetini belirleyecek kritik unsurlardır. Bu süreçte, demokratik değerlere, şeffaflığa ve toplumsal uzlaşıya olan gereksinim büyük önem taşımaktadır.


Kaynakça: 

Siyasi Başarının Yolları | Yücel BİNİCİ (yucelbinici.com)

TASAM | Siyasette Başarının Anahtarı; DELTA Yöntemi

Karakoç, Ş. M. (2020). Türkiye'de Siyasetin Dönüşümü: ‘Güçlü Devlet Geleneği’nden ‘Total Siyaset’e. Journal of Economy Culture and Society,

 

    EMEKLİYE EBEDİ VAATLER

     68 YILDIR TÜRK EMEKLİSİ SEÇİM MALZEMESİ

     VATANDAŞI UNUTUP KENDİ MAAŞINI ARTTIRAN MİLLETVEKİLLERİNE “DELTA YÖNTEMİ”

     MİLLETVEKİLİ MAAŞ ZAMMINA KARŞI ÇIKAN TEK MİLLETVEKİLİNİN BAŞINA NE GELDİ?

     O MİLLETVEKİLİ ZEKAİ ÖZCAN ANILARINDA NE ANLATTI?

 

Kaynak: https://www.gzt.com/jurnalist/turkiyede-siyasal-iletisimin-kisa-tarihi-50-60-3468495



    NEVİN BİLGİN

    Türkiye’de giderek artan enflasyon ve ekonomik çıkmaz, sosyal adalet dağılımını da yerle bir etmiş görünmektedir. 10 bin lira hatta altında aylıklarla geçinmek durumunda kalan vatandaşlarla, vatandaşla empati ilişkisini kaybeden siyasetçiler arasındaki bağ da giderek kopmaktadır. Siyasetçilerin başarılı olmaları için gerekli olan ve adına Delta Yöntemi denilen “disiplinli çalışma, empati, liderlik, teşkilatlanmada başarı ve akademik yardım” bileşenlerinden “empati” günümüz siyasetçilerin artık çok uzağında görüntü vermektedir.

     Empati ve Akademik Yardım

     Uluslararası alanda başta ekonomide yaşanan değişim ve dönüşümler siyasete de yansımaktadır. Son yıllarda siyasetin ulusal ve uluslararası düzeyde temel parametrelerinde önemli ve hızlı değişiklikler yaşanıyor. Bu değişimler, küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte siyasal katılımın niteliğindeki değişimlerle yakından ilişkilidir. Demokratik kurumların kökleşmesi, sivil toplumun siyasetteki etkisinin artması ve uluslararası örgütlerin baskısıyla siyasetin çehresi değişiyor. 

     Siyasetçilerin ise başarıya ulaşmaları, disiplinli çalışma, teşkilatlanmada başarı ve liderlik yanında, vatandaşın sorunlarını yakından bilme, onunla empati kurma, aynı zamanda da bağımsız görüşler oluşturabilen bir akademik yardıma dayanmaktadır. 

     Milletvekili Zamları ve Yüksek Maaşlı Bürokratlar

    141 bin TL tutarında maaş alan milletvekillerine önümüzdeki günlerde yansıyacak 43 bin TL zam da tartışma yaratmaktadır. 

      Milletvekilleri ile milletvekilli emeklileri de memurun zammından faydalanacak. Mevcut durumda milletvekilleri 141 bin 883 lira, milletvekili emeklileri de 96 bin 958 lira maaş alıyor. Emekli olup aynı zamanda milletvekilliği yapanların ise aylık geliri ise 238 bin 841 lira. 6 aylık enflasyonun belli olmasıyla temmuz zammı döneminde milletvekillerine yapılacak zammın da 43 bin 302 lira olması bekleniyor. Yine kamuda üst düzey bürokratların maaşları da milletvekili maaşlarını geçmiş durumda.

   Tabii milletvekillerine de zam yapılması gerekiyor ancak, vatandaşın sefalet aylıklarına mahkum olduğu bir ortamda aradaki uçurumun fazla olması hem sosyal adalet açısından sorun yaratırken, hem de ayrıcalıklı bir sınıf yapısı oluşturmaktadır. 

       MİLLETVEKİLİ ZAMMINA KARŞI ÇIKTI, SİYASİ HAYATI BİTTİ

       Milletvekillerinden bu sosyal adaletsizliğe ses çıkaranı görmekse pek mümkün değil. Çünkü karşı çıkan kişi öncelikle milletvekilleri tarafından dışlanarak siyasette yalnızlığa itiliyor. Yıllarca SGK’da üst düzey bürokrat olarak görev yapan, ardından AKP’de siyasete giren, kısa bir süre MHP’de siyaset yaptıktan sonra siyaseti noktalayan, sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesi yasasının mimarı eski Ankara Milletvekili M. Zekai Özcan anılarını yazdı. “Bürokrasi ve Siyaset Dedikleri” adlı kitapta hem hayatını hem de sosyal güvenlik sisteminin tarihçesini kaleme alan Özcan, milletvekili maaş artışları sırasında yaşadıklarını kitapta anılaştırdı.


       M. Zekai Özcan


      Kitapta ilgili bölümden bir pasaj şöyle:

     “Milletvekilleri bana kırgın, küskün ve hatta bazılarının düşman olmasının sebebi TBMM Genel Kurulu’nda yaptığım konuşmadan da anlaşılıyordu. Demiştim ki;

     “Bir milletvekili ide bir çaycı da bir çoban da aynı eşit sağlık hizmeti alacak, sağlığa ulaşımda aralarında hiçbir fark olmayacak.

      Milletvekilleri dahil SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı mensubu her bir sigortalımızın emekli olma şartı eşitlenecek, herkes ödediği prim oranında emekli aylığı alacak ve hiçbir sigortalımız arasında bir istisna olmayacaktır.

      Emeklilerimizin maaşlarına çok yüksek zam yapmamıza rağmen aylıklarını yetersiz, çalışanların aldıkları ücretleri at bulduğumu artması gerektiğini” söyledim.

      Yoksullara sadece paket yardımının yapılmasının doğru olmadığını onların yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini, 65 yaş üstü aylığının çok düşük olduğunu söyledim.

      İktidar milletvekiliydim, muhalefet milletvekilinin söylemeyeceği şeyleri söyledim. TBMM Kürsüsünü bu namusla kullandığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Dürüstlükten eşitlikten yana aldığım tavrın ve söyledim her bir sözümden dolayı her zaman şeref duyduğumu belirtmek isterim. Ancak bu TBMM Genel Kurulunda son konuşmam oldu.”

 


    68 YILDIR PARTİLER EMEKLİYİ SEÇİM MALZEMESİ YAPIYOR

    Türkiye'deki emekli sayısı, 2023 verilerine göre 10 milyonu buluyor. Geriye dönüp 1956’ya doğru gidersek her seçim döneminde emekliler seçim malzemesi olmuş, emekli aylıklarının düzeltileceği gündeme getirilmiş. Yıl 2024 emekliler önümüzdeki günlerdeki yerel seçimlerde de yine seçim malzemesi. Hatta kendi bir kısmı kendi partilerini bile kurdu.

2023 rakamlarına göre, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK): 7.380.482 emekli

Bağ-Kur (4B): 1.732.055 emekli

Emekli Sandığı (4A): 1.618.855 emekli

Bu verilere göre toplam emekli sayısı 10.731.392'dir. Ayrıca, dul, yetim, malul veya sürekli iş göremezlik geliri alan kişi sayısı da 4.476.395'tir.

1950’den itibaren 1980’lere kadar partilerin seçim beyannameleri incelersek emeklilerle ilgili şu vaatlerle karşılaşıyoruz. Ortak nokta emeklinin gelirinin, yaşam koşullarının düzeltilmesi. Ancak hala bu konuda aşama kaydedilmiş değil.

CHP- 1956: Emeklilik bir geçim darlığı olmaktan çıkarılmalı, Emekli Sandığı memurlar için bir sosyal hizmet merkezi haline getirilmeli, sandık gelirleri memur ve emeklilerin yararına tahsis olunmalıdır.

Hürriyet Partisi- 1957: Emekli, dul ve yetimlerin hakları emniyet altında bulundurulacak, bu konuda mağduriyet ve ıstırap kaynağı olan adaletsizliklerin giderilmesine çalışılacaktır.

CHP- 1961: Emeklilik konusu, vatandaşlar arasında hiçbir fark gözetilmeden ve tüm olarak ele alınacak, eski ve yeni emekliler ile dul ve yetimler arasındaki eşitsizlik ortadan kaldırılacaktır.

Adalet Partisi- 1961: Sigorta primlerini ödeyen serbest meslek erbabı, esnaf ve sanatkârlar, hizmet erbabı sosyal güvenlik sistemi içerisine alınacak, işsizlik sigortası tesis edilmeli, kimsesiz çocuklara, dul, emekli, yetim, ihtiyar ve sakatların durumlarıyla yakından ilgilenilecek, bunların sıkıntıdan kurtarılmaları için gereken tedbirler alınacaktır.

Adalet Partisi- 1965:506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun emeklilikle ilgili hükümleri derhal değiştirilerek, sigortalıların 55 yaşından itibaren veya 25 yıllık sigortalılık süresinden sonra emekliye ayrılabilmeleri sağlanacaktır. Emeklilik aylığının oranı % 70’e çıkarılacaktır. Hayat pahalılığındaki ve genel ücret düzeyindeki yükselişlerle emekli aylıkları arasında ilişki kurulacaktır.

CHP- 1969: Kuracağımız Sosyal işler Bakanlığı’na bağlı devlet sigorta kurumu ile bütün vatandaşları sigortalayacağız. 55 yaşını bitirmiş kadın, 65 yaşını bitiren erkek, kısaca her yurttaşın emekli hukukuna sahip bulunmasını temin edeceğiz.

MHP- 1969: Emekliye ayrılan yaşlılar için, yalnızlık ve maddi zorluklar çekmeksizin rahatça yaşayabilecekleri esenlik evleri açılacaktır.

CHP- 1973: Emeklilik, maluliyet, dul ve yetim aylıklarının artan fiyatlara uydurulması şarttır. Bu aylıkların belli bir geçim ve yaşama seviyesi sağlayacak şekilde esnek olması ve iktisadî şartlara sür’atle ayak uydurması için gerekli tedbirler alınacaktır.

CHP- 1973: Dar gelirli yurttaş, köylü, işçi, memur, küçük esnaf ve sanatkâr, emekli, dul kadın, neden vergi ve harç bakımından çok varlıklı bir yurttaşla ayni yüke katlansın? Üniversiteye giriş harcı veya imtihan hara, neden, varlıklı ile varlıksız, gerçek öğrenci ile anarşist eylemci için ayni olsun? Kanunun uygulanışında, varlıklı aile çocuğundan ayda birkaç yüz lira, yılda birkaç bin lira ücret alınacak, diğerlerinden bugün alınan ücret dahi istenmeyecektir.

Demokratik Parti- 1973: İşçi emekli aylıklarının geçinme endekslerine uygun olarak ayarlanması sağlanacaktır.

Adalet Partisi- 1977: Köyün, köylünün, işçinin, esnafın, memurun, emeklinin iktisaden güçsüz bütün vatandaşların hayat seviyelerinin yükseltilerek refaha ulaştırılmalarını sağlanacak.

Adalet Partisi- 1977: Emekli işçilerin dul ve yetimlerin aylıkları donmuşluktan kurtarılmış ve taban aylık 540 liradan 1500 liraya yükseltilmiştir. Kademelere göre %20- 50 arasında bir artış sağlanmıştır. İşçi kıdem tazminatı her hizmet yılına karşılık 15 günlük ücret yerine 30günlük ücret tutarına yükseltilmiş ve bu tazminatın 24 aylık tutarı vergiden muaf tutulmuştur.

Kadın işçi ve memurlara arzu ettikleri takdirde 20 yılda emekli olma hakkı tanınmıştır. Çalışan işçilerin asgari ücretleri 40 liradan 60 liraya yükseltilmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumunun işçilere verdiği konut kredileri 100 bin liradan 150 bin liraya çıkarılmıştır. İşçi ve memur emeklileriyle, dul ve yetimlerin maruz kaldıkları bütün haksızlıklar giderilecek, geçim şartları düzenlenecektir.

       kaynak: https://www.gzt.com/jurnalist/turkiyede-siyasal-iletisimin-kisa-tarihi-50-60-3468495

Milli Selamet Partisi- 1973: İşçilerin emeklilik haklarının yeterli olmasını temin için gereken tedbirleri alacağız.

Milli Selamet Partisi- 1977: İşçi emekliaylık ve tavanlarının artırılması. Memur emeklileri aylık ve katsayılarında yeni (Asgari geçim indirimi) esaslarına göre Eşel Mobil Sistemine göre otomatik olarak artırılması.

Cumhuriyetçi Güven Partisi- 1977: Emekli, dul, yetim ve kimsesizlere fiyatların önünde giden oranda gelir sağlanacak, bu gelirler vergiden muaf olacaktır.

Türkiye Birlik Partisi- 1977: Emeklilerin durumu: Bütün ömrünü devlete vermiş emeklilerin, emeklilik döneminde huzurlu bir hayat geçirmesini temin edeceğiz. İlk icraatımız, 1970 öncesi emeklilerinin uğradığı eşitsizliği, haksızlığı gidermek olacaktır.

Cumhuriyetçi Güven Partisi -CGP-1977: önce “kendi aylıklarını” değil, önce “emeklileri, dul ve yetimleri, muhtaç yaşlıları, gazileri, devlet görevlilerini, çalışan kadınları, yurt dışındaki işçileri, dar gelirlileri, sosyal güvenlikten yoksun milyonlarca yurttaşı” düşünen partidir. Bunun, sözle değil, tutumuyla ve icraatıyla isbat etmiş olan partidir. Haksız ve kanuna aykırı şekilde çıkarılan “Parlâmenter aylıklarına zam” kararına hiçbir noktasında katılmayan ve Anayasa Mahkemesine başvurarak bu haksız kararı iptal ettiren parti CGP dir.

Köylüyü, işçiyi, devlet görevlisini esnaf ve sanatkârları, bağımsız çalışanları, emeklileri, dul ve yetimleri, yaşlı yurttaşları, işsizleri daha geniş ve daha yeterli sosyal güvenliğe kavuşturmak için dikkatle hazırladığımız somut tedbirleri azimle takip edeceğiz.

Emekli, dul, yetim ve kimsesizlere fiyatların önünde giden oranda gelir sağlanacak, bu gelirler vergiden muaf olacaktır.

MHP- 1977: Bütün ömrünü devlete vermiş emeklilerin, emeklilik döneminde huzurlu bir hayat geçirmesini temin edeceğiz. İlk icraatımız, 1970 öncesi emeklilerinin uğradığı eşitsizliği, haksızlığı gidermek olacaktır

 


      1970’TEN 2021’E ÜCRETLER

       1970'li yıllara dönersek asgari ücretin 585 lira olduğunu, dolar kurunun da 14.85 lira olduğunu görüyoruz. 

       Türkiye ekonomisinin bu yıllar arasında reel ücret ve maaş gelişimi analiz edildiğinde, ortaya çıkan sonuçlar da şöyledir:

     Demokratikleşme ve Kurumsal Reformlar: Sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için önerilenler arasında demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi kurumsal reformlar bulunmaktadır. Ancak, demokratikleşme sürecinin detayları ve pratik uygulamaları ele alınmamaktadır.

     Gelir Dağılımı ve Emek Piyasası: Gelir bölüşümündeki adaletsizlikler, emeğin payının azalması ve yoksullaşmanın artması, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yapısının önemli sorunları arasındadır. Bu durum, emek piyasasındaki baskıyı artırarak ücretleri etkileyen unsurlardan biridir.

     İşsizlik ve Ekonomik Büyüme: Yüksek işsizlik oranları, iş gücü piyasasında belirleyici bir faktördür ve ücretleri baskılamaktadır. Ek olarak, Türkiye'nin üretim yapısındaki zayıflıklar ve teknoloji kompozisyonundaki eksiklikler, gelir bölüşümünü ve ücretleri olumsuz yönde etkilemektedir.

    Siyasal İklim ve Toplumsal Mücadeleler: Toplumsal mücadelelerin güçlü olduğu ve siyasal iklimin ücretli çalışanlardan yana olduğu süreçlerde, emeğin satın alma gücünün iyileştiği ve gelir bölüşümünün daha adil hale geldiği vurgulanmaktadır. Ancak, otoriterleşme ve ekonomik krizler gibi faktörler, gelir adaletsizliğini artırabilmektedir.

 

 

Kaynakça

ÖZCAN, M.ZEKAİ, Bürokrasi ve Siyaset Dedikleri Hatıralarım, Ankara: Galaati Yayıncılık, (s.378-379)

YILMAZ, A., & KARATAŞ, T. (Year). Türkiye ekonomisinde ücret ve maaşlar: 1970–2021.

TASAM | Siyasette Başarının Anahtarı; DELTA Yöntemi

1969 Yılından Bu Yana Dolar Bazında Asgari Ücret Ne Oldu? Dolarla Maaş Almayanlar Üzülecek! (onedio.com)



27 Nisan 2024 Cumartesi


      BİR OCAKLI İLK KEZ SEÇİMLE GENEL BAŞKAN OLDU

       YAZICIOĞLU KENDİ PARTİSİNİ KURARAK GENEL BAŞKAN OLAN OCAKLIYDI

      KURULTAY BİTTİ AMA GENEL BAŞKANLIK YARIŞI BİTMEDİ 

       TEPKİ İSTİFALARI BAŞLADI

      (Şefkat Çetin'in kızının düğününden bir kare. Müsavat Dervişoğlu ve ülkü ocaklı arkadaşları ile) Alişan Satılmış sosyal medya hesabından alınmıştır. 



      NEVİN BİLGİN 

      İYİ Parti'de Müsavat Dervişoğlu, Genel Başkan oldu. Dervişoğlu milliyetçi hareket içinde ülkü ocakları kanadından genel başkanlığa yükselen ikinci isim. Daha önce MHP'den ayrılarak BBP'yi kuran Muhsin Yazıcıoğlu da Genel Başkan olmuştu. Ancak, mücadele ettiği partide genel başkan adayı olamamıştı. 

       Dervişoğlu'nun seçilmesi bu açıdan milliyetçi gelenek içindeki "ocakçı" olarak anılan kesim için ayrı bir önem taşıyor. Türk siyasetinde gençlik örgütlerinin liderlik pozisyonlarına yükselme potansiyeline ve etkisini vurgulaması açısından örnek oluşturuyor. Dervişoğlu seçilse de önümüzdeki süreçte partideki genel başkanlık yarışının bitmesi beklenmiyor. 



                    Cezaevi hatırası

       GELENLER VE GİDENLER OLUR MU? 

      Genel Başkan olan Müsavat Dervişoğlu'na, Kurultay öncesinde Genel Başkanlığa veda eden Meral Akşener'in destek vermesi yanında, yine ocak geleneğinden gelen pek çok ismin destek vermesi dikkat çekti. Alparslan Türkeş'in kızı Ayyüce Türkeş Taş da Dervişoğlu'nun yanında yer aldı. Dervişoğlu'nun şu anda parti dışında bulunan ocak geleneğinden gelen isimleri partiye katıp katamayacağını, yine Dervişoğlu'nun geleneksel tabandan gelişi nedeniyle "merkez sağ" beklentisi içinde olan isimlerin partiden ayrılıp ayrılmayacağı da önümüzdeki günlerde belirginleşecek. 

        Kurulduğundan bu yana merkez ve milliyetçi alternatifler arasında gidip gelen İYİ Parti'nin, Müsavat Dervişoğlu'nun gelmesiyle milliyetçilik yanı ağır basan daha net bir profil çizmesi bekleniyor. 

       Kuruluşundan bu yana çizdiği yol haritası, partinin geleceği için belirsizlik ve risk ortaya çıkaran İYİ Parti, il kurulduğunda “milliyetçiliğin merkezi” olarak konumlanmış,  ancak zamanla milliyetçilikle ilişkisi belirsizleştiği eleştirileri almıştı. Pek çok ismin koptuğu İYİ Parti’nin gerçek ekseni ve kimliğinin ne olacağı konusunda tartışmanın daha geleneksel bir isim olan Dervişoğlu Genel Başkan olsa da kısa sürede bitmesi beklenmiyor. Bu konuda partinin ilk sınavını Meclis gündemine gelmesi beklenen "anayasa" çalışmaları oluşturacak. 


              ( Dervişoğlu kızı ve eşiyle)


      GENEL BAŞKAN ADAYLARI ÇOĞALDI

      Yapılan olağanüstü kurultayda genel başkan belirlense de, Kurultayda seçilecek genel başkanla da milliyetçi tabanın siyasi figür arayışı bitecek gibi görünmemektedir. Öncelikle Meral Akşener'in partiye yeniden dönüp dönmeyeceği konusu her zaman gündemde olacaktır. Yine olağanüstü kurultayda aday olmayan ancak olağan kurultay için hazırlık yapan Kürşat Zorlu, Buğra Kavuncu, Turhan Çömez gibi isimlerin de olağan kurultayda aday olması beklenmektedir. 

     İYİ Parti'nin genel başkanlık seçiminde ilk turda Koray Aydın 472, Müsavat Dervişoğlu 370, Tolga Akalın 327 ve Günay Kodaz ise 2 oy aldı. Ancak hiçbir adayın salt çoğunluğa ulaşamaması sebebiyle oylama üçüncü tura kaldı. Üçüncü turda Müsavat Dervişoğlu, 611 oy alarak rakibi Koray Aydın'ın 548 oyunda önüne geçti ve İYİ Parti'nin yeni genel başkanı oldu. Diğer yandan, ikinci turda adaylıktan çekilen Tolga Akalın, destek veren delegelerini serbest bıraktı. Akabinde Günay Kodaz da yarıştan çekilerek, desteğini Koray Aydın'a yönlendirdi. Ortaya çıkan tabloda ilk turda delegelerin çoğunluğunun oyunu alan 3.turda 63 oy farkla kaybeden Koray Aydın da Olağan Kongre'de yeniden aday olmasına kesin gözüyle bakılıyor. 

      İSTİFALAR BAŞLADI

      Kurultay sonucuna tepki gösteren bazı isimlerin sıcağı sıcağına istifa etmeye başlamaları partide birlik havasının tam sağlanamayacağı endişesi de oluşturdu.  Kayseri İl Başkanı Sebati Ataman, ilk istifa eden isimlerden oldu. Ataman, açıklamasında, "3'ü birarada 611, Koray aydın 548. Kim mi kazandı? Vesayet ve kayyum sistemi. entübe olan İyi Parti'nin bugün fişi çekildi. Emek hırsızlarını Allah'a havale ediyorum. İYİ Parti'den istifa ediyorum"  diye tepki gösterdi.  

       Genel Başkan adayı Koray Aydın da grup başkanlığından ayrıldı. Müsavat Dervişoğlu'nun seçilmesiyle birlikte Aydın'ın bu görevinin son bulduğu belirtildi.  

       İki hafta önce "İlk günlerdeki heyecanım kalmadı, makul çözümler sunmak mümkün değil. Siyaset üretmek imkansız" diyerek istifa eden Ümit Özlale'nin ise Dervişoğlu'nun listesinden GİK üyesi olarak partiye döndüğü görüldü. 

      Oktay Vural, Ayfer Yılmaz gibi isimlerin Dervişoğlu'nun GİK listesinde yer almaması dikkat çekti. 

     Kimdir?

      Dursun Müsavat Dervişoğlu, 1 Şubat 1960'ta Ankara'da doğdu. Fatsalı bir ailenin çocuğu olan Dervişoğlu, ilkokul ve ortaokul eğitimini Fatsa'da aldı. Lise eğitimini ise Ankara, Fatsa ve Samsun'da tamamladı. 

     1978 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Fakültesi İşletme Bölümüne kaydoldu ancak 12 Eylül 1980'deki askerî darbe nedeniyle öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Daha sonra öğrenci aflarından yararlanarak lisans eğitimini Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü'nde tamamladı.

      Siyasi hayatına Milliyetçi Hareket Partisi'nde çeşitli kademelerde ve gençlik organizasyonlarında görev alarak başladı. Ülkücü Gençlik Derneği Fatsa İlçe Başkanlığı ile siyasi yöneticilik hayatına adım atan Dervişoğlu, daha sonra Bizim Ocak Dergisi ve Ülkü Ocakları'nın genel başkanlığı gibi önemli görevler üstlendi. Milliyetçi Çalışma Partisi'nin kuruluş sürecinde de aktif rol aldı.

      1991 yılından beri İzmir'de yaşayan ve ticaretle uğraşan Dervişoğlu, bir kız babasıdır. 2018-2019 yılları arasında İYİ Parti'de mahalli idarelerden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev aldı. 2019 yılı itibarıyla İYİ Parti meclis grubu başkanvekili ve 27. dönem İzmir milletvekilidir.

26 Nisan 2024 Cuma

 

AVRUPA’NIN YAPAY ZEKA YASASI

GÜVENLİ VE İNSAN MERKEZLİ DİJİTAL GELECEK

YÜZ TANIMA SİSTEMLERİ KISITLANACAK

DEEPFAKE İŞARETLENECEK




NEVİN BİLGİN

Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen ve aşama aşama yürürlüğe girecek olan Yapay Zekâ Yasası güvenli ve insan merkezli bir dijital gelecek öneriyor.

Avrupa Birliği'nin Yapay Zekâ Yasası, insan haklarını korumak ve güvenliği sağlamak amacıyla belirli yapay zekâ uygulamalarını yasaklıyor ve düzenliyor. Yüz tanıma, sosyal puanlama, biyometrik tanımlama gibi potansiyel tehlikeleri olan alanlarda kısıtlamalar getiriliyor ve yaşamsal öneme sahip alanlardaki yapay zekâ kullanımı da düzenleniyor. Ayrıca, şeffaflık ve haklar konusunda da önemli düzenlemeler yapılıyor, özellikle "deepfake" içeriklerin belirgin bir şekilde işaretlenmesi gerekiyor. Bu yasal düzenlemelerle, yapay zekâ teknolojisinin etik ve güvenli bir şekilde kullanımı hedefleniyor.

Düzenleme 523 oyla lehte, 46 oyla aleyhte ve 49 çekimser oyla Avrupa Parlamentosu'ndan geçti.

Yasa, temel hakları, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve çevresel sürdürülebilirliği yüksek riskli yapay zekâdan korumayı amaçlarken inovasyonu teşvik etmeyi ve Avrupa'yı alanda bir lider olarak konumlandırmayı hedefliyor. Düzenleme, yapay zekânın potansiyel risklerine ve etki seviyesine göre yükümlülükler öngörüyor.

Yasaklı Uygulamalar

Yeni kurallar, vatandaşların haklarını tehdit eden belirli yapay zekâ uygulamalarını yasaklıyor. Bu uygulamalar arasında, hassas özelliklere dayalı biyometrik kategorizasyon sistemleri ve internetten veya CCTV kameralarından yüz görüntülerinin toplanmasıyla yüz tanıma veritabanları oluşturulması yer alıyor. İş yerinde ve okullarda duygu tanıma, sosyal skorlama, yargılama yoluyla sadece kişileri profillendirme veya özelliklerini değerlendirme temelli tahminleme, insan davranışını manipüle eden veya insanların zayıf yanlarını kullanarak fayda sağlayan yapay zekâ da yasaklanacak.

Hukuki Müstesna Durumlar

Hukuki olarak, kolluk kuvvetlerinin biyometrik tanımlama sistemlerini kullanması genelde yasaklanmıştır, ancak kesin ve dar tanımlanmış durumlar dışında. "Gerçek zamanlı" biyometrik tanımlama sistemleri sadece belirli güvenceler sağlandığında kullanılabilir, örneğin kullanımı zaman ve coğrafi kapsam açısından sınırlıdır ve belirli bir mahkeme veya idari yetkilendirme gerektirir. Bu kullanımlar arasında, bir kişinin kaybolmasını araştırmak veya terörist bir saldırıyı engellemek gibi hedeflenmiş aramalar yer alabilir. Bu sistemlerin sonradan kullanılması ("sonradan uzaktan biyometrik tanımlama sistemi") ise yüksek riskli bir kullanım alanı olarak kabul edilir ve kullanımı bir suçla bağlantılı olarak belirli bir mahkeme yetkilendirme şartına bağlıdır.

Yüksek Riskli Sistemler İçin Yükümlülükler

Sağlık, güvenlik, temel haklar, çevre, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından önemli zarar potansiyeline sahip diğer yüksek riskli yapay zekâ sistemleri için açık yükümlülükler öngörülmüştür. Yüksek riskli yapay zekâ kullanımlarına örnekler arasında kritik altyapı, eğitim ve mesleki eğitim, istihdam, temel özel ve kamu hizmetleri (örneğin sağlık hizmetleri, bankacılık), yargıda ve demokratik süreçlerde belirli sistemler (örneğin seçimleri etkileme) yer alır. Bu sistemler riskleri değerlendirmeli ve azaltmalı, kullanım kayıtlarını tutmalı, şeffaf ve doğru olmalı ve insan denetimini sağlamalıdır. Vatandaşlar, haklarını etkileyen yüksek riskli yapay zekâ sistemleri hakkında şikayetlerde bulunma ve kararlar hakkında açıklama alma hakkına sahip olacaklar.

Şeffaflık Gereklilikleri

Genel amaçlı yapay zekâ (GPAI) sistemleri ve onların dayandığı GPAI modelleri, belirli şeffaflık gerekliliklerini karşılamak zorundadır, bu da AB telif hakkı yasalarına uyumu ve eğitim için kullanılan içeriğin ayrıntılı özetlerinin yayımlanmasını içerir. Sistemik riskler oluşturabilecek daha güçlü GPAI modelleri, model değerlendirmeleri yapma, sistemik riskleri değerlendirme ve azaltma ve olayları rapor etme gibi ek gerekliliklere tabi olacaklardır.

Ayrıca, yapay veya manipüle edilmiş görüntüler, ses veya video içeriği ("deepfake'ler") net bir şekilde etiketlenmelidir.

İnovasyon ve KOBİ'lere Destek Önlemleri

Ulusal düzeyde düzenleyici kum havuzları ve gerçek dünya testleri oluşturulmalı ve KOBİ'ler ve start-up'lara erişilebilir hale getirilmelidir, böylece yenilikçi yapay zekâ geliştirmek ve eğitmek mümkün olur.

Alıntılar

İç Pazar Komitesi Eş-Raporörlüğü Brando Benifei (S&D, İtalya), "Nihayetinde dünyanın ilk bağlayıcı yapay zekâ yasasına sahibiz, riskleri azaltmak, fırsatlar yaratmak, ayrımcılıkla mücadele etmek ve şeffaflık getirmek için. Parlamento sayesinde, Avrupa'da kabul edilemez yapay zekâ uygulamaları yasaklanacak ve işçilerin hakları ile vatandaşların hakları korunacaktır. Yapay Zekâ Ofisi şimdi şirketlere yasalara uyum sağlamaya başlamaları için destek olacak. İnsanlar ve Avrupa değerleri yapay zekânın gelişiminde merkezi bir konumda olacak şekilde sağladık" dedi.

Özgürlükler Komitesi Eş-Raporörlüğü Dragos Tudorache (Yenileme, Romanya) ise şunları söyledi: "AB başardı. Yapay zekâ kavramını toplumlarımızın temelini oluşturan temel değerlerle ilişkilendirdik. Ancak, AI Yasası kendisiyle sınırlı kalmayacak çok iş var. Yapay zekâ, demokrasilerimizin temelindeki sosyal sözleşmeyi, eğitim modellerimizi, iş piyasalarımızı ve savaş yürütme şeklimizi yeniden düşünmemizi gerektirecek. AI Yasası, teknoloji etrafında inşa edilen yeni bir yönetim modeli için bir başlangıç ​​noktasıdır. Şimdi bu yasayı uygulamaya koymaya odaklanmalıyız."

Sonraki Adımlar

Düzenleme hala nihai bir hukuk mütercimince kontrol edilmeye ve nihai olarak yasama dönemi sona ermeden önce (düzeltme prosedürü olarak adlandırılan yöntemle) kesin olarak kabul edilmesi bekleniyor. Yasayı Resmi Gazete'de yayımlanmasını takiben yirmi gün sonra yürürlüğe girecek ve tam olarak 24 ay sonra uygulanmaya başlayacak, yasaklanmış uygulamalar için ise yürürlüğe giriş tarihinden altı ay sonra uygulanacak, uygulama kuralları (giriş tarihinden dokuz ay sonra) genel amaçlı yapay zekâ kuralları dahil (giriş tarihinden 12 ay sonra) ve yüksek riskli sistemler için yükümlülükler (giriş tarihinden 36 ay sonra) olarak belirlenmiştir.

Arka Plan

Yapay Zekâ Yasası, Avrupa'nın rekabetçiliğini artırmaya, güvenli ve güvenilir bir toplum oluşturmaya, yanlış bilgiyi önlemeye ve insanların nihayetinde kontrolde olmasını sağlamaya ilişkin olarak, Avrupa'nın Geleceği Konferansı (COFE) kapsamında doğrudan vatandaşların önerilerine yanıt vermektedir.

 

kaynak

https://www.europarl.europa.eu/news/en/press-room/20240308IPR19015/artificial-intelligence-act-meps-adopt-landmark-law