12 Kasım 2024 Salı

 

"BÜTÜN YOLLAR ROMA'YA ÇIKAR" VE ROMA MİL TAŞLARI

ANADOLU'DA HER YERDE BULUNAN ROMA MİL TAŞLARININ HİKAYESİ




NEVİN BİLGİN 

Roma İmparatorluğu, tarih boyunca inşa ettiği geniş ve gelişmiş yol ağıyla bilinir. Bu yollar sadece imparatorluk topraklarının her köşesine ulaşımı sağlamakla kalmamış, aynı zamanda "Bütün yollar Roma'ya çıkar" sözünün doğmasına neden olmuştur. Bu ifade, Roma'nın dünyadaki merkezi rolünü ve imparatorluk yollarının bu merkezle bağlantısını simgeler. Mil taşları ise bu yolların önemli bir parçasıdır ve antik dünyanın en büyük mühendislik başarılarından biri olarak kabul edilir.



"Bütün yollar Roma'ya çıkar" sözü, Roma İmparatorluğu'nun yolları Roma'ya ulaşacak şekilde düzenlemesiyle ilgilidir. Roma Forumu'nda bulunan Miliarium Aureum (Altın Mil Taşı), imparatorluğun yollarının başlangıç noktası olarak kabul edilirdi ve diğer mil taşları Roma'ya olan uzaklıkları gösterirdi. Bu nedenle, tüm yolların Roma'ya varması fikri, bu yol ağı ve mil taşlarıyla sembolleşmiştir.



"Bütün  Yollar Roma'ya Çıkar" Sözü

Bu ünlü söz, Roma İmparatorluğu'nun gücünü ve yayılmasını ifade eder. İmparatorluk, kapsamlı bir yol ağı inşa ederek farklı şehirleri ve bölgeleri Roma'ya bağlamıştır. Bu yollar, hem askeri hareketliliği hem de ticaret ve kültürel etkileşimi artırmıştır. Roma'nın dünya üzerindeki merkezi konumunu vurgulayan bu söz, aynı zamanda Roma'nın etkisini ve ulaşılırlığını da sembolize eder.


Mil Taşları: Antik Dünyanın Yol Göstericileri

Mil taşları, Roma İmparatorluğu'nun yol ağları boyunca dikilen taş sütunlardı. Bu taşlar, yolun başlangıç noktasından itibaren olan mesafeyi mil cinsinden belirtirdi. "Mil" kelimesi, Latince "Milia Passuum" yani "bin adım" anlamına gelir ve yaklaşık 1.48 kilometreye karşılık gelir. Mil taşları, sadece mesafeleri ölçmekle kalmamış, aynı zamanda yolculuk yapanlara yolculuk boyunca rehberlik etmiştir.



Mil Taşlarının Kökeni ve Önemi

Roma yolları boyunca belirli aralıklarla dikilen bu taşlar, yolculuk yapanlara mesafeleri bildirmek amacıyla kullanılmıştır. Her bir mil taşı, üzerinde genellikle şu bilgileri taşırdı:

İmparatorun adı ve unvanı

Yolun başlangıç ve varış noktası

Yapım veya onarım yılı

Bu taşlar, Roma İmparatorluğu'nun mühendislik becerisini ve yönetim kapasitesini gösteren önemli kalıntılardır. Mil taşları sayesinde, imparatorluk topraklarında seyahat edenler ne kadar mesafe kat ettiklerini ve ne kadar yolculuk yapmaları gerektiğini kolayca anlayabiliyordu.


11 Kasım 2024 Pazartesi

 SENTETİK MEDYA

YAPAY ZEKANIN YENİ YÜZÜ

DEEPFAKELER, SAHTE VİDEOLAR, SES KAYITLARI, SAHTE METİNLER

MAHREMİYET İHLALİ, KİMLİK HIRSIZLIĞI

                            Kaynak: Didit

NEVİN BİLGİN 

Sentetik medya, yapay zeka (AI) kullanılarak oluşturulan veya manipüle edilen görsel, işitsel ve metin tabanlı içerikleri ifade eder. Bu yeni medya türü, son yıllarda büyük bir gelişme gösterdi ve medya endüstrisinde önemli bir yer edinmeye başladı. Sentetik medya, eğlence, eğitim, sağlık, reklamcılık gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Ancak, bu teknolojinin getirdiği fırsatların yanı sıra, bazı etik ve güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir.

Sentetik Medyanın Tanımı ve Türleri

Sentetik medya, başta deepfake'ler olmak üzere çeşitli türlerde karşımıza çıkar. Deepfake'ler, AI kullanılarak oluşturulan sahte videolar ve ses kayıtlarıdır. Bu teknolojiler, bir kişinin yüzünü başka bir kişinin vücuduna yerleştirebilir veya sesini başka bir konuşmada kullanabilir. Ayrıca, sentetik medya şunları da içerebilir: Metin üretimi, görsel üretimi, ses üretimi, 

Sentetik medya, birçok sektörde devrim niteliğinde yenilikler sunar:

Eğlence ve Medya: Film ve video oyunlarında karakterlerin gerçekçi animasyonları ve seslendirmeleri için kullanılır. Özellikle post-prodüksiyon süreçlerinde maliyetleri düşürür ve yaratıcı olanakları artırır.

Eğitim: Sentetik medya, eğitim içeriklerinin kişiselleştirilmesini ve etkileşimli hale getirilmesini sağlar. Öğrenciler, sanal öğretmenler ve rehberler aracılığıyla daha etkili bir öğrenme deneyimi yaşayabilirler.

Sağlık: Sentetik medya, sağlık alanında eğitim ve simülasyonlar için kullanılır. Cerrahlar, sanal ameliyat simülasyonları ile pratik yapabilirler. Ayrıca, hastaların duygusal destek alması için sanal terapistler kullanılabilir.

Reklamcılık: Reklam ajansları, sentetik medya kullanarak hedef kitleye yönelik kişiselleştirilmiş reklam kampanyaları oluşturabilirler. AI, reklam mesajlarını ve görsellerini optimize ederek daha etkili pazarlama stratejileri sunar.

Etik ve Güvenlik Sorunları

Sentetik medya, birçok fırsat sunmasına rağmen bazı etik ve güvenlik sorunlarını da beraberinde getirir:

Dezenformasyon: Deepfake'ler ve sahte içerikler, kamuoyunu yanıltmak ve dezenformasyon yaymak için kullanılabilir. Bu, toplumsal huzursuzluk ve güven kaybına yol açabilir.

Gizlilik: Sentetik medya teknolojileri, kişisel bilgilerin ve görüntülerin izinsiz kullanımını mümkün kılabilir. Bu da mahremiyet ihlallerine ve kimlik hırsızlığına neden olabilir.

Güvenlik: Yapay zekanın kötü niyetli kullanımı, bireyler ve kurumlar için güvenlik tehditleri oluşturabilir. Örneğin, sahte ses kayıtları ve videolar, dolandırıcılık ve şantaj amaçlı kullanılabilir.

Kaynak: 

Europol_Innovation_Lab_Facing_Reality_Law_Enforcement_And_The_Challenge_Of_Deepfakes


 

Sinop’un Unutulmuş Lezzeti

Palamut Lakerdasının Sessiz Hikayesi




Gün ağarırken Karadeniz’in çalkantılı sularına bırakır kendisini tekneler. 

Balıkçıların koca elleri ağlara sımsıkı sarılır. 

Deniz, gece boyunca bir sır gibi taşıdığı balıkları bir anlığına serbest bırakacak gibi bekler balıkçılar. O serin boşlukta. 

Ağlar savrulur.

Karanlık sularda sessiz bir kovalamanın izleri kalır. 

Deniz, her zaman vermek istemez; bu zorlu mücadelede en sağlam ağı, en dayanıklı sabrı dener. 

Ve sonra aniden çekilir ağlar, suyun içinden o gümüş puldan parıltılar yavaş yavaş yüzeye çıkar.

Kasalarda, kovalarda oynaşır balıklar karaya "merhaba" derken. 

İşte palamut lakerdasının doğumudur bu.

Her dilimi, her tadı bu emekle, sabırla örülür. Sinop, bu özenli hazırlığın kıymetini bilenlerin yeridir. Burada balıkçılar, palamutları sadece yakalamakla kalmaz, onların lezzetini ebedi kılacak bir işçiliğe de girişirler: Palamut lakerdası .

Sinop’ta sadece bir yiyecek değil, denizle yapılan bir anlaşmanın, doğaya verilen saygının bir sembolüdür. Her mevsim tekrarlanan bu ritüel, balıkçıların kollarında biriken deniz tuzu gibi, geçmişten geleceğe taşınan bir lezzettir.



Yunanistan ve İspanya'da ticari bir hazine

Ancak dünyada bu mirası kazanca dönüştürmüş ülkeler varken, Sinop’un bu meşhur lezzeti Türkiye'de bile yeterince tanınmaz. Yunanistan ve İspanya gibi ülkeler lakerdayı birer ticari araca dönüştürmüştür. 

Oysa Türkiye'de Sinop’un palamut lakerdası; bir kazanç kapısı, bir ekonomik değer olarak hak ettiği yerde değildir. Oysa bu lezzet, yalnızca Sinop’un değil, Karadeniz’in, Akdeniz’in ve Türkiye’nin bir mirasıdır.

Her dilim lakerdada o çetin dalgalarla yapılan savaşın tadıdır aslında. Balıkçının maharetli ellerinde kavanozlanan Karadeniz'dir. 

Sinop’un palamut lakerdası, denizle insan arasındaki o ince anlaşmayı, doğaya duyulan saygıyı ve emeğin gücünü bir çatalda hissettirir.



Palamut Lakerdası Tarifi

Palamut lakerda yapmak için ihtiyacınız olan malzemeler ve adımlar:

Malzemeler:

  • 1 adet palamut balığı (tercihen 1-2 kg ağırlığında)

  • 1 su bardağı kalın deniz tuzu

  • 1 çay kaşığı toz şeker

  • 1 litre su

  • Defne yaprağı

  • Zeytinyağı

  • Karabiber taneleri

Yapılışı:

Balığın Hazırlanması: Palamutu temizleyin ve başını ve kuyruk kısmını kesin. Balığı kalın dilimler halinde kesin ve üzerindeki kanı iyice yıkayın. Balık dilimlerinin kanı tamamen temizlenene kadar yıkama işlemini sürdürün.

Tuzlama: Temizlenmiş balık dilimlerini geniş bir kaba yerleştirin ve üzerini kalın deniz tuzu ile kaplayın. Tuz, balığın suyunu çekip sertleşmesine yardımcı olur. Bu şekilde 24 saat bekletin.

Marine Etme: 24 saatin sonunda balıkları sudan geçirip fazla tuzdan arındırın. Bir kabın içinde su, tuz ve şekeri karıştırarak bir solüsyon hazırlayın. Balıkları bu solüsyonda yaklaşık 2-3 saat bekletin.

Kurulama: Marine edilmiş balıkları sudan çıkarıp bir kağıt havlu ile iyice kurulayın. Kurulanan balıkları defne yaprağı, zeytinyağı ve karabiber 

Taneleri ile bir kavanoza yerleştirin.

Bekletme: Kavanozdaki balıkların üzerini tamamen zeytinyağı ile kaplayın ve kapağını sıkıca kapatın. Buzdolabında yaklaşık 1 hafta bekletin.

İbrahim Gündoğdu yapımını anlatıyor: 

https://www.youtube.com/watch?v=sJ0T4xhj8s0

 TÜRKİYE'DEKİ ARAÇLARIN YÜZDE 75'İ KASKO YAPTIRMIYOR

TRAFİK GÜVENLİĞİ DE ENFLASYONUN ALTINDA KALDI






Türkiye'deki ekonomik koşullar nedeniyle artık vatandaşlar arabalarına kasko sigortası yaptıramıyor. Kasko yaptırılan araç sayısında düşüş var. 

Eylül 2024 itibarıyla Türkiye'de toplam 30.678.293 araç bulunmaktadır. 

Bu araçlar çeşitli kategorilere ayrılmaktadır:

Otomobil: 15.963.660

Minibüs: 517.285

Otobüs: 213.173

Kamyonet: 4.649.232

Kamyon: 991.637

Motosiklet: 5.996.886

Özel Amaçlı: 100.043

Traktör: 2.246.377


Kasko ve Trafik Sigortası Dağılımı

Kasko Sigortası: Türkiye'deki araçların yalnızca %23-26'sı kasko sigortası yaptırmış durumda. Bu, 30.678.293 araçtan yalnızca 7-8 milyonu demek oluyor. Kasko sigortası, araç sahiplerini kapsamlı bir şekilde korurken, büyük çoğunluğun bu korumadan yoksun olması önemli bir soruna işaret ediyor.

Trafik Sigortası: Geri kalan araçlar ise sadece zorunlu trafik sigortası ile yola çıkıyor. Üstelik trafikte sigortasız dolaşan araçlar da mevcut ve bu durum hem maddi hem de hukuki açıdan büyük riskler doğuruyor.

Finansal ve Sosyal Etkiler

Sigortasız ve sadece trafik sigortası ile dolaşan araçların fazlalığı, olası kazalarda yaşanacak mali ve hukuki yükleri artırmaktadır. Bu durum, hem bireyler hem de toplum için ciddi sorunlar yaratmaktadır.

Finansal Yük: Araç sahiplerinin büyük bir kısmı olası bir kazada yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalabilir. Bu da bireylerin ekonomik olarak sarsılmasına neden olabilir.

Hukuki Sorunlar: Sigortasız araçların kazaya karışması durumunda, hem sürücüler hem de kazazedeler için uzun ve karmaşık hukuki süreçler devreye girebilir.

Toplumsal Güvenlik: Trafikte sigortasız araçların fazla olması, genel trafik güvenliğini olumsuz etkiler ve toplumsal güvenlik algısını zedeler.

Çözüm Önerileri

Araç sahiplerinin sigorta konusunda bilinçlenmesi ve kasko sigortasının yaygınlaştırılması için çeşitli önlemler alınmalıdır. Bu önlemler arasında:

Bilinçlendirme Kampanyaları: Araç sahiplerine kasko sigortasının önemi anlatılmalı ve bu konuda teşvik edici kampanyalar düzenlenmelidir.

Teşvikler ve İndirimler: Kasko sigortası yaptıran araç sahiplerine vergi indirimleri veya prim avantajları gibi teşvikler sunulmalıdır.

Zorunlu Sigorta Uygulamaları: Trafikteki güvenliğin artırılması amacıyla belirli kategorilerdeki araçlar için kasko sigortası zorunlu hale getirilebilir.




 BİLGİ AĞLARININ GÜCÜ VE TEHLİKELERİ

BİLGİ, GÜÇ VE GELECEĞE DAİR BİR İNCELEME


GÜÇ VE HAKİKAT ARASINDAKİ ÇATIŞMA



NEVİN BİLGİN 

Yuval Noah Harari'nin Nexus: A Brief History of Information Networks from the Stone Age to AI adlı kitabı, bilgi ağlarının insanlık tarihi boyunca dünyayı nasıl şekillendirdiğini ve değiştirdiğini inceliyor. Hariri, bu çalışmasında, taş devrinden günümüze uzanan geniş bir tarih perspektifinden, bilgi akışının toplumlar üzerindeki etkilerini ortaya koyarak okurları bilgi, hakikat, bürokrasi, mitoloji, bilgelik ve güç arasındaki karmaşık ilişki üzerine düşünmeye davet ediyor. Kitap, bilginin insanlık için hem bir tehdit hem de bir fırsat sunduğu iki kutuplu bir sürecin izlerini sürüyor. 

Bilginin Toplumları Şekillendirmesi: Taş Devri'nden Modern Çağa

Harari’nin anlatımına göre, insan toplulukları, ilkçağlardan itibaren bilgi paylaşımını ve aktarımını organize ederek daha büyük sosyal gruplar halinde işbirliği yapabilme kapasitesine ulaşmıştır. Bu bağlamda, taş devrinden itibaren başlayan bilgi akışı, yalnızca bireylerin yaşamını değil, toplulukların organize yapısını ve kolektif hareketlerini de şekillendirmiştir. Bu bilgi akışının temelinde, tarih boyunca inanç sistemleri, mitolojiler ve kolektif bilginin desteklediği yönetim sistemleri vardır. Örneğin, İncil'in kanonlaşması veya erken modern dönemde cadı avları gibi olaylar, toplulukların bilgiye nasıl bir anlam atfettiğini ve bunun doğrultusunda nasıl hareket ettiğini gösteren önemli tarihsel anekdotlardır.

Güç ve Hakikat Arasındaki Çatışma: Bilgi Akışının Siyasi Kullanımı

Harari’nin Nexus kitabında vurguladığı bir diğer önemli nokta, farklı siyasi sistemlerin bilgiyi kendi amaçları doğrultusunda kullanmalarıdır. Özellikle Stalinizm, Nazizm ve günümüzde popülizmin yeniden yükselişi gibi örnekler, bilginin siyasi iktidarlar tarafından şekillendirilerek toplumları kontrol etme aracı olarak kullanıldığını gösterir. 

Bilgi, burada yalnızca bir hakikat arayışı veya bilgelik yolu olarak değil, aynı zamanda güç kazanmanın ve muhafaza etmenin bir aracı olarak öne çıkıyor. Harari, bilginin güce dönüşüm sürecinde bürokrasinin rolünü de tartışırken, bürokrasinin bilgi üzerindeki hakimiyetin nasıl sosyal yapıları dönüştürdüğünü ele alıyor. 

AI (yapay zeka) Çağında İnsanlığın Varoluşsal Krizi

Harari, günümüzde yapay zekanın bilgi ağları üzerindeki artan etkisine dikkat çekerek, insanlığın büyük bir varoluşsal krizle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor. Ekolojik çöküş, yaygın dezenformasyon ve AI’nın giderek hayatın her alanına nüfuz etmesi, insanlık için önemli tehditler oluşturuyor. Harari, AI’nın gelişimiyle birlikte bilgi akışının doğasının değişeceğini ve bu değişimin toplumsal, siyasi ve bireysel yaşam üzerindeki etkilerini düşünmemiz gerektiğini vurgulamakta.

Nexus, AI çağında bilgi ağlarının insanlık için ne tür zorluklar yaratabileceğine dair kapsamlı bir öngörü sunuyor. Bu dönemde alınması gereken acil kararları tartışıyor.


Bilgi ve Gerçeklik: Ortak İnsanlığımızın Yeniden Keşfi

Kitabın ana temalarından biri, bilginin gerçeğin hammaddesi olup olmadığı sorusu. Harari, bilginin yalnızca bir gerçeklik aracı ya da bir silah olarak görülmemesi gerektiğini, bunun yerine bilgi akışlarının insani bir bağ ve anlayış oluşturma kapasitesine de sahip olduğunu öne sürüyor.

Bu bağlamda, Harari, bilgi ağlarının insanlığı birleştiren ortak değerleri ve umut dolu bir orta yolu bulma ihtiyacını araştırıyor. AI ve bilgi ağları sayesinde hızla değişen dünyada, insanlığın geçmişten gelen ortak hikayeler ve değerler aracılığıyla yeniden bir bağ kurabileceğini savunuyor.

Harari’nin Önceki Eserleriyle Paralleller

Nexus, Harari'nin daha önceki eserlerinde ele aldığı temalarla güçlü bir paralellik kuruyor. Sapiens’te insanlık tarihini geniş bir perspektiften inceleyen Harari, bu kitapta bilgi ağları özelinde insanlığın bilgiye dair yolculuğunu ele alıyor. Homo Deus’te olduğu gibi, insanlığın gelecekte karşılaşabileceği sorunlar ve bu sorunların bilgi ve güç ekseninde nasıl şekilleneceği üzerinde duruyor. Nexus, bu açıdan, insanlık tarihine farklı bir bakış açısı sunarak, bilgi ve bilginin kullanımı üzerinden toplumsal yapıları ve insanlık değerlerini yeniden değerlendiriyor. 

Bilgi Ağı Üzerine Bir Felsefi Bakış

Yuval Noah Harari’nin Nexus kitabı, bilgi akışının hem bireysel hem de toplumsal düzeyde oluşturduğu etkileri derinlemesine analiz ederken, bilgiye dair felsefi bir bakış açısı sunuyor. Kitap, bilgi ve hakikat arasındaki gerilimleri, güç dinamiklerini ve bilgi ağlarının modern dünyada nasıl tehditler ve fırsatlar sunduğunu ele alarak, bilgiye dair yeni bir perspektif kazandırmayı amaçlıyor. Harari’nin bu derin analizleri, okurları insanlığın bilgiyle olan uzun ilişkisini yeniden değerlendirmeye ve bilgi çağında nasıl bir yön belirlenmesi gerektiğine dair düşünmeye davet ediyor. 

https://www.youtube.com/watch?v=thZUMaGEE-8

 ZENGİNLER NASIL OLUR DA ÇALIŞANLARDAN DAHA AZ VERGİ ÖDER? 

ZENGİNLERİN VERGİ AVANTAJLARI VE WARREN BUFFETT ÖRNEĞİ

SERMAYE YÜZDE 15 VERGİ ÖDERKEN, ÇALIŞANLAR YÜZDE 40 VERGİ ÖDÜYOR

HİSSE SENEDİ KAZANÇLARININ VERGİSİ 0 

ÇALIŞAN İÇİN YILLIK 400 BİN KAZANCIN 147 BİNİ VERGİ

BUFFET, NASIL OLUYOR DA SEKRETERİNDEN DAHA AZ VERGİ ÖDÜYOR? 

         fotoğraf: https://www.inc.com/justin-bariso/warren-buffett-elon-musk-how-to-run-a-business-disrupter-investor-emotional-intelligence.html

NEVİN BİLGİN 

Dünyada çalışanların, gelirlerine göre dünyanın en zenginlerinden daha fazla vergi ödediklerini biliyor muyuz? Hem de bunu yasal yöntemlerle, yasal avatajlarla sağladıklarından da haberdar mıyız? 

Elon, Musk, Warren Buffett gibi isimler dünyanın en zengin insanları. Ancak en düşük vergi oranlarından yararlanarak vergi ödüyorlar. ABD'de durum buyken, dünyanın başka ülkelerinde de durum aynı. Ancak, bu kısır döngüyü kırmak mümkün değil tabii ki, çünkü yasa çıkarma, iktidarları ve siyaseti yönlendirme gücü zenginlerin elinde bulunuyor. 

Yüzde 15 vergiye karşılık, çalışanlar yüzde 40 vergi ödüyor

ABD'de ve birçok ülkede sermaye kazançları, normal gelir vergilerinden daha düşük oranlarda vergilendirilmektedir. Buffett, gelirinin büyük bir kısmını hisse senetlerinden elde ettiği için, %20 gibi düşük bir vergi oranından yararlanmaktadır. Örneğin, Berkshire Hathaway'in CEO'su olarak yıllık maaşı sadece $100,000 olan Buffett, bu gelir üzerinden %15 vergi öderken, çalışanları %40'a kadar çıkan oranlarda vergi ödemektedir. Bu durum, sermaye kazançlarının maaş gelirlerinden daha az vergilendirilmesinden kaynaklanmaktadır. 

                         Kaynak: Vikipedi. Warren Buffett

Çalışan için yıllık 400 bin kazancın 147 bini vergi

Bir ofis çalışanının yıllık kazancı 400.000 TL ise, yıl sonunda 85.000 TL vergi kesintisi ve SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu) kesintileri dahil toplam 147.000 TL vergi ve kesinti ödemesi gerekmektedir. Bu, çalışanların önemli bir kısmının gelirlerinin yüksek vergilerle kesildiğini gösteriyor.


Bu bilgi, çalışanlar üzerindeki vergi yükünü ve finansal baskıyı net bir şekilde ortaya koyuyor.

Yüklü Krediyle Yatırım Yapma Avantaj Sağlıyor

Ultra zenginler, paralarını harcamak yerine yüklü krediler alarak yatırım yapmayı tercih ederler. Bu borçlar genellikle düşük faiz oranlarıyla alınır ve faiz giderleri vergiden düşülebilir. Bu sayede, zenginler nakit akışlarını artırırken vergi yükünü minimize ederler. Elon Musk ve Jeff Bezos gibi milyarderler, hisselerini satmadan yüklü kredi alarak yatırımlarını finanse ederler.

Türkiye'deki Durum

Türkiye'de de benzer bir durum mevcuttur. Hisse senetlerinden elde edilen kazançlar, 2008 yılından bu yana vergiden muaf tutulmuştur. Bu durum, borsa yatırımlarını teşvik ederken aynı zamanda büyük yatırımcıların vergi yükünü azaltır. Hisse senetleri üzerinden elde edilen gelirler vergilendirilmediği için, zenginler bu gelir türünden önemli avantajlar sağlar.

Gelir Dağılımı ve Eşitsizlik

Bu vergi politikaları, gelir eşitsizliğini artırmaktadır. En zenginler, yatırım kazançları üzerinden düşük vergi öderken, maaş ve ücret gelirine dayanan orta ve alt sınıflar daha yüksek oranlarda vergi ödemektedir. Sonuç olarak, zenginler servetlerine servet katarken, orta sınıfın gelir artışı sınırlı kalmaktadır.

Finansal Okuryazarlık Eksikliği

Finansal okuryazarlık eksikliği, bireylerin yatırım yapma ve vergi planlama konularında bilgisiz kalmasına yol açar. Eğitim sisteminin de sadece şirketlere çalışan yetiştirmesi bu kısır döngünün devamına zemin hazırlamaktadır. 


Kaynak: 

https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2021/06/14/15-billionaire-secrets-of-warren-buffett-you-should-know/?form=MG0AV3

https://www.investopedia.com/terms/c/capital_gains_tax.asp


https://en.wikipedia.org/wiki/Warren_Buffett?form=MG0AV3


https://www.fool.com/taxes/2020/09/25/why-does-billionaire-warren-buffett-pay-a-lower-ta/?form=MG0AV3


10 Kasım 2024 Pazar

 YAPAY ZEKA İLE PARA NASIL YÖNETİLİYOR?

Yapay Zeka Algoritması Belli Müşteriler İçin Ayrıcalık Yapıyor Mu? 




NEVİN BİLGİN 

Yapay zeka, geleneksel finansal süreçlere otomasyon, hız ve doğruluk kazandırarak finans sektörünü dönüştürüyor. Veri analizinden risk yönetimine, portföy optimizasyonundan dolandırıcılık tespitine kadar birçok alanda yapay zekanın gücünden yararlanılıyor. Bu teknolojinin gelişimi, şirketlerin hızla değişen piyasa koşullarına uyum sağlamalarına, maliyetleri düşürmelerine ve daha isabetli kararlar almalarına olanak tanıyor.




1. Yapay Zeka ile Otomasyonun Dönüşümü

Finans departmanlarının en önemli iş yüklerinden biri olan veri girişi, doğrulama ve raporlama süreçleri, geleneksel yöntemlerle zaman alıcı ve maliyetli hale geliyordu. Ancak yapay zeka destekli ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) sistemleri sayesinde, finansal işlemler merkezi bir hale gelirken hızla otomatikleşiyor.

Örnekler

Fatura İşleme Otomasyonu: Yapay zeka destekli ERP sistemleri, fiziksel faturaları tarayıp, borç muhasebesi sürecini baştan sona otomatik hale getirebiliyor. Örneğin, tedarikçi adı ve satın alınan malzeme gibi bilgileri tanıyıp dolandırıcılık tespiti için veritabanına kaydediyor.

Akıllı Finansal Kapanış: Otomatik finansal kapanış süreçleriyle şirketler, rapor hazırlama sürelerini kısaltarak finansal ekiplerin stratejik analizlere daha fazla vakit ayırmalarını sağlıyor. Oracle gibi şirketler, bu süreçleri 10 gün gibi kısa sürede tamamlayarak finansal süreçlerde rakiplerinden öne çıkıyor.

Yapay Zeka Destekli Tahminler ve Risk Yönetimi

Yapay zeka, finansal verilerdeki anormallikleri saptama, trend tahminleri oluşturma ve riskleri analiz etme yetenekleriyle, finansal karar alma süreçlerinde stratejik bir destek sağlıyor.

Örnekler

Makine Öğrenimi ile Risk Tahmini: Makine öğrenimi algoritmaları, geçmiş verileri kullanarak olası finansal riskleri tahmin ediyor. Bu tahminler, kredilendirme ve yatırım yönetiminde potansiyel zararların önlenmesine katkıda bulunuyor.

Derin Öğrenme ile Piyasa Analizi: Büyük veri analizi yapabilen derin öğrenme sinir ağları, yüz milyonlarca veri noktası üzerinde çalışarak piyasa trendlerini öngörüyor. Bu, portföy yöneticilerinin daha bilinçli ve hızlı hareket etmesini sağlıyor.

Dolandırıcılık Tespitinde Yapay Zeka

Finans sektöründe dolandırıcılık, hem finansal kurumlar hem de müşteriler için ciddi bir sorun oluşturuyor. Yapay zeka, büyük miktarda veri üzerinde hızlı analiz yapabilme kapasitesiyle dolandırıcılık faaliyetlerini önceden tespit edebiliyor.


Örnekler

Anormallik Tespiti: Yapay zeka algoritmaları, olağandışı işlem modellerini tanımlayarak dolandırıcılık riski taşıyan işlemleri hemen işaretleyebiliyor.

Kişisel Harcama Alışkanlıkları: Müşterilerin harcama alışkanlıklarını analiz eden yapay zeka sistemleri, kullanıcı profilleri oluşturup beklenmedik harcamaları anında algılayabiliyor. Örneğin, beklenmeyen yüklü bir işlem durumunda müşteriye uyarı gönderilmesi gibi işlemler otomatikleşiyor.

Kişiselleştirilmiş Finansal Hizmetler

Yapay zeka, müşterilere kişiselleştirilmiş deneyimler sunarak müşteri memnuniyetini artırmada önemli bir rol oynuyor. Müşteri verilerini analiz eden yapay zeka, kullanıcıların ihtiyaçlarına özel finansal hizmetler öneriyor.


Örnekler

Tavsiye Sistemleri: Bankalar, yapay zeka sayesinde müşterilerin işlem geçmişini inceleyerek bireysel ihtiyaçlarına uygun hizmetleri öneriyor. Bu sayede müşteriler, daha kişiselleştirilmiş ve ihtiyaçlarına göre optimize edilmiş bir hizmet alıyor.

Yapay Zeka Destekli Dijital Asistanlar: Dijital asistanlar, müşterilere bankacılık işlemlerinde rehberlik ederek anlık sorguları cevaplayabiliyor ve basit finansal işlemleri gerçekleştirebiliyor. Bu sistemler, müşterilerin işlem sürecini daha kolay ve hızlı hale getiriyor.

Yapay Zeka ile Portföy Yönetimi

Portföy yönetimi, finansal kazanç sağlamada ve yatırımları yönlendirmede stratejik bir rol oynar. Yapay zeka, bu süreçte portföyleri optimize ederek yatırımların riskini azaltıp getiriyi artırabiliyor.

Örnekler

Portföy Optimizasyonu: Yapay zeka algoritmaları, yatırımcıların risk iştahını analiz ederek portföyleri optimize edebiliyor. Bu, yatırımcılara daha dengeli ve kazançlı portföyler sunarken, olası risklerin de önüne geçiyor.

Tahmin Modelleri: Gelecekteki piyasa hareketlerini öngören tahmin modelleri, yatırımcıların piyasa dalgalanmalarına karşı hazırlıklı olmasına yardımcı oluyor. Büyük dil modelleri, yatırım stratejilerinde güvenilir bir destek sağlayarak verimliliği artırıyor.

Yapay Zeka Uygulamalarının Getirdiği Zorluklar

Yapay zekanın finans sektöründe hızla benimsenmesi, bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Bu zorluklar, teknolojinin etkin kullanımı, etik sorumluluklar ve veri güvenliği gibi konularda öne çıkıyor.

Örnekler

Veri Gizliliği ve Güvenlik: Finansal veri gizliliği, yapay zeka sistemlerinin en çok dikkat etmesi gereken konulardan biri. Yapay zeka algoritmaları, müşteri verilerini analiz ettiğinden veri güvenliği konusunda sıkı önlemler alınması gerekiyor.

Algoritmik Adaletsizlik: Yapay zeka algoritmaları, belirli müşteri grupları için ayrımcılık yapma riski taşıyor. Örneğin, algoritmaların yanlış kararlar vererek bazı müşteri gruplarını haksız yere riskli görmesi, finansal kapsayıcılığı olumsuz etkileyebilir.

Kaynakça: 

https://www.oracle.com/tr/erp/ai-financials/what-is-ai-in-finance/?form=MG0AV3

https://pctg.net/tur/finansta-yapay-zeka-mi-kullanim-ornekleri-avantajlar-ve-zorluklar/?form=MG0AV3

https://dergipark.org.tr/tr/pub/bifd/issue/54117/690982?form=MG0AV3


 

YAPAY ZEKA VE İŞE ALIM SÜREÇLERİNDE TARAFSIZLIK

YAPAY ZEKA ALGORİTMALARI İŞE ALIMDA ADALETSİZLİĞE YOL AÇIYOR MU?

YÜZ TANIMA, DİL İŞLEMİ, SOSYAL MEDYA TARAMASINDA ALGORİTMA ÖNYARGISI


NEVİN BİLGİN 

Günümüzde yapay zekânın kullanımı hızla artmaktadır ve insan kaynakları yönetimindeki işe alım süreçlerinde de yapay zekâ teknolojilerinin etkisi giderek belirginleşmektedir. Ancak yapay zeka algoritmaları ne kadar adaletli olabilmektedir? Yüz tanıma sistemi veya sosyal medya taraması ile işe alımda yapay zeka ne kadar tarafsız kalabilmektedir, ırksal tercihlere ya da cinsiyet tercihlerine girmekte midir? Dil işlemede kültürel farklılıkları ne kadar gözetebilmektedir? 

Yapay zeka aday havuzunu genişletmek, başvuruları değerlendirmek ve en uygun adayları seçmek için daha fazla kullanılır hale gelmiştir. 

Yapay zeka tabanlı sistemler, özgeçmiş taraması, yetenek değerlendirmesi ve mülakat süreçlerinde hem zaman hem de maliyet tasarrufu sağlarken, insan hatasını azaltarak daha objektif ve adil sonuçlar elde edilmesine katkı sunmaktadır. Ayrıca yapay zekâ algoritmaları, adayların beceri ve yetkinliklerini analiz ederek gelecekteki performanslarını öngörmede işverenlere yardımcı olmaktadır.



ARAŞTIRMA BULGULARI VE SONUÇLAR


Yapılan araştırmalarda  insan kaynakları yönetiminde işe alım süreçlerinde yapay zekâ kullanımı incelenmektedir. Sonuçlara göre;, özel sektörde yapay zeka kullanımı kamu sektörüne göre daha yaygındır. Katılımcılar genel olarak, yapay zekânın işe alım süreçlerinde zaman ve maliyet tasarrufu sağladığını, adil ve önyargısız değerlendirmelere katkıda bulunduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, organizasyon-birey uyumu ve organizasyona uyum gibi konularda insan faktörünün önemli bir rol oynadığı da vurgulanmaktadır.


YAPAY ZEKA VE TARAFSIZLIK

Yapay zekânın işe alım süreçlerinde tarafsız olabilme potansiyeli, önemli avantajlar sunmasına rağmen bazı zorluklar da barındırmaktadır. Bu avantajlar ve zorluklar şöyle detaylandırılabilir.

Avantajlar:

Objektif Değerlendirme: Yapay zekâ sistemleri, adayları belirli kriterlere göre objektif bir şekilde değerlendirir, böylece insan kaynaklı önyargıları azaltarak adil sonuçlar elde edilmesine katkı sağlar.

Hız ve Verimlilik: Yapay zekâ, büyük veri kümelerini hızlı ve doğru bir şekilde analiz eder, bu da işe alım süreçlerini hızlandırarak maliyetleri düşürür.

Adil Değerlendirme: Adayların yetenek ve deneyimlerini tarafsız olarak değerlendirerek daha adil bir işe alım süreci sağlar.

Zorluklar:

Algoritmik Önyargılar: Yapay zeka sistemlerinin eğitildiği veri setlerindeki önyargılar, algoritmalarda da önyargılara neden olabilir ve işe alım süreçlerinde ayrımcılığa yol açabilir.

Gizlilik ve Güvenlik: Yapay zekânın kullanımı, kişisel verilerin gizliliği ve güvenliği konusunda endişe yaratır. Verilerin güvenli bir şekilde işlenmesi ve saklanması gerekmektedir.

İnsan Faktörü: Yapay zeka, organizasyon-birey uyumu ve örgüt kültürü değerlendirmelerinde insan faktörünün rolünü azaltabilir. Bu yüzden, insan kaynakları profesyonellerinin sürece dahil olması önemlidir.


KAMU VE ÖZEL SEKTÖRDE YAPAY ZEKA KULLANIMI

Kamu sektöründe yapay zekâ kullanımı özel sektöre göre daha sınırlıdır. Bu durumun hem olumlu hem de olumsuz sonuçları vardır:

Olumlu Sonuçlar: İnsan temelli karar alma süreçlerinin korunması, adaylar arasında daha insani bir değerlendirme yapılmasını sağlar ve önyargı riskini azaltır.

Olumsuz Sonuçlar: Yapay zekânın hız ve verimliliğinden yararlanmamak, işe alım süreçlerini daha uzun ve maliyetli hale getirebilir. Ayrıca, en uygun adayların belirlenmesinde fırsatlar kaçabilir.

Özel sektörde yapay zekâ kullanımının yaygınlaşması, verimlilik ve adalet açısından önemli avantajlar sunmaktadır. Ancak, yapay zekâ sistemlerinin doğru ve etik bir şekilde tasarlanması ve uygulanması büyük önem taşır.

Yapay zeka teknolojilerinin işe alım süreçlerinde etkin ve adil kullanımı, hem işverenlerin hem de adayların kazanımlarını maksimize ederek iş dünyasında daha verimli bir ortam yaratabilir. 

Yapay zekanın kamu ve özel sektörde işe alım süreçlerine entegre edilmesi, verimliliği artırarak ve adil değerlendirmeler sağlayarak her iki sektörde de önemli kazanımlar sunmaktadır. 

Bununla birlikte, yapay zekânın etik ve doğru kullanımı büyük önem taşır. Tarafsızlık, aday mahremiyetine saygı ve veri güvenliği, bu teknolojilerin başarılı bir şekilde entegrasyonu için kritik faktörlerdir.


Yüz Tanıma Algoritmalarında Ayrımcılık: Özellikle yüz tanıma algoritmaları, işe alım ve güvenlik sistemlerinde kullanıldığında sorun yaratabilir. Örneğin, yüz tanıma teknolojisi geliştiren bazı algoritmalar, siyahiler ve diğer etnik azınlık gruplarını tanımada hata yapma eğilimindedir. Bu durum, işe alım süreçlerinde adaletsizliğe yol açabilir ve belirli grupların ayrımcılığa uğramasına sebep olabilir.

Dil İşleme Algoritmalarında Cinsiyet ve Irk Önyargıları: Dil işleme teknolojileri, özgeçmiş tarama ve mülakat analizlerinde kullanıldığında adaletsizlikler yaratabilir. Örneğin, bir algoritma geçmiş verilerle eğitilmişse, belirli cinsiyet ya da etnik grupların lehine veya aleyhine çalışabilir. Bu, bazı adayların değerlendirme dışı bırakılmasına neden olabilir. Örneğin, geçmiş işe alım verilerinde erkek adaylar tercih edilmişse, algoritma da bu eğilimi sürdürebilir.

Sosyal Medya Taramasında Önyargılar: İşe alım süreçlerinde sosyal medya profilleri ve geçmiş kayıtlar da analiz edilebilmektedir. Ancak algoritmalar, adayların geçmişine dayanarak önyargılı bir değerlendirme yapabilir. Özellikle farklı kültürlerden gelen adayların sosyal medya içerikleri yanlış yorumlanabilir ve bu da eşit olmayan sonuçlar doğurabilir.


Kaynakça: 

https://dergipark.org.tr/tr/pub/tje/issue/87440/1514895?form=MG0AV3

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3592726?form=MG0AV3

https://acikerisim.medipol.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12511/8012?form=MG0AV3

https://www.haberler.com/teknoloji/ise-alim-uzmanlarinin-yuzde-62-sinin-yapay-17932650-haberi/?form=MG0AV3


 Anıtkabir'deki Beyaz Gül




Beyaz gül Mustafa Kemal Atatürk ile Latife Hanım arasında ilginç bir bağ.Evlenme teklifi beyaz gül ile yapılıyor, evlilik töreninde elinde beyaz gül var. Beyaz gül aralarında bağ gibi.


Teyzem Latife,Atatürk’le Geçen Bir Ömrün Saklı Kalmış Hikayesi

Fatih Bayhan'ın, Latife Hanımın yeğeni M.Sadık Öke ile röportajını içeren kitap. Kitapta Öke beyaz gül konusunu şöyle anlatıyor  :

"Mustafa Kemal Anıtkabir'e defnedildikten sonra,  Jale Tulga ( İstanbul 1.Ordu Kumandanının kızı) ile beyaz gül göndermiştir Latife Teyzem. Jale Tulga 'Bir emriniz var mı, Ankara’ya gidiyorum' diye ziyaretine geliyor. O da diyor ki, 'Bir isteğim yok ama sen ona bir beyaz gül götür mezarına koy.Senin birşey söylemene gerek yok. O zaten bilir ama gene de, ' Bu gül Latife'den' de." diyor.

Jale Tulga mozoleye beyaz gül koyuyor. Latife Hanım adına.  

Devlet erkanı da geldiği için her taraf çiçek, çelenk doluymuş. Tulga ertesi gün tekrar gittiğinde tek bir beyaz gülü orada görüyor.  Jale Tulga'nın Nezihe Araz'a anlattığı anılarında var bu"

9 Kasım 2024 Cumartesi

 CEM KARACA'NIN GÖZYAŞLARI: MÜZİĞİN DİRENİŞLE BULUŞTUĞU BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ


                              Kaynak NTV

"Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi, yalnızca efsanevi bir müzisyenin hayatını değil, Türkiye'nin kültürel ve siyasi tarihindeki en çalkantılı yılları da kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

 Cem Karaca’nın çocukluk yıllarından itibaren müzikle kurduğu derin bağı, politik duruşunu ve Türkiye’nin sosyal dinamiklerine yönelik duyarlılığını sahnelere işlerken, 1970'li yılların hareketli atmosferi ve 1980 darbesinin karanlık gölgesiyle şekillenen bir toplumun portresini çiziyor. Bu yönüyle film, bir sanatçı biyografisi olmanın ötesine geçerek Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutuyor ve müziğin bir direniş aracı olarak nasıl kullanılabileceğini gözler önüne seriyor.

Cem Karaca, gençliğinde Rock müziğe olan ilgisi ve sıra dışı sahne performanslarıyla dikkat çekerken, dönemin adaletsizliklerine duyarsız kalmayarak protest müziğe yöneliyor. Film, Karaca’nın sanatının toplumsal bir farkındalık oluşturma çabasıyla nasıl bütünleştiğini, onu daha büyük bir halk figürü haline getirdiğini ustaca anlatıyor. 1970'lerde Türkiye’deki toplumsal uyanışa ve siyasi çalkantılara şahit olan Karaca, müziğiyle bu karmaşayı ifade ederken, halkın acılarını ve taleplerini dillendiriyor. 

Ancak 1980 askeri darbesiyle birlikte ülkede baskıların arttığı bir dönemde Karaca’nın bu dik duruşu onu hedef haline getiriyor; siyasi düşünceleri yüzünden yurtdışına çıkmak zorunda kalıyor ve uzun bir sürgün dönemine giriyor. Film, bu dönemi derinlemesine ele alarak, sürgün yıllarının Karaca’nın sanatı ve kimliği üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor.

Filmde, Türkiye’nin bu sancılı süreçlerini bir sanatçının gözünden izlemek, seyirciye yalnızca bir dönem hikayesi anlatmaktan fazlasını yapıyor; aynı zamanda bir toplumun varoluş mücadelesine ve sanatın bu mücadeledeki rolüne dair düşündürücü sorular yöneltiyor. 

Cem Karaca'nın sürgün yıllarındaki yalnızlığı, aidiyet arayışı ve bir gün memleketine dönme umudu, izleyiciyi derinden etkiliyor. Dönem dönem hüzünlü, yer yer coşkulu sahnelerle zenginleşen film, izleyicilere Karaca'nın hayatının en kırılgan anlarını sunarak müzik ve mücadele dolu bir insan hikayesi anlatıyor.

Öte yandan, film hakkında bazı eleştiriler de mevcut. Bazı izleyiciler, dönem kostümleri ve mekan tasarımlarının gerçekçilikten uzak olduğunu ve anlatımda yüzeysellik barındırdığını düşünüyor. Bazı diyaloglar zaman zaman yapay bulunmakla birlikte, Cem Karaca’nın müziği üzerinden verilen mesajlar bu eksiklikleri telafi ediyor. 

Film, Karaca’nın devrimci ruhunu ve müziğinin ardındaki toplumsal dayanışmayı, her şeye rağmen etkileyici bir biçimde yansıtıyor.

Yönetmen: Yüksel Aksu

Senaristler: Onur Böber, Özden Üçar, Emrah Saltık

Oyuncular:

    • İsmail Hacıoğlu (Cem Karaca rolü)

    • Fikret Kuşkan (Mehmet Karaca rolü)

    • Yasemin Yalçın (Toto Karaca rolü)

    • Melisa Aslı Pamuk (Pamuk rolü)

    • Buçe Buse Kahraman (Buse rolü)

    • Melisa Döngel (Döngel rolü)

    • Boran Ağgeldik (Seyhan Karabay rolü)

    • Meral Çetinkaya (Çetinkaya rolü)

  •  ATATÜRK'ÜN NAAŞININ TAHNİT (MUMYALAMA) İŞLEMİ NASIL BOZULDU?

    1938'DE TAHNİT İŞLEMİ (MUMYALAMA) YAPILDI, 1953'TE BOZULDU

    İŞTE TUTANAKLARDA MUMYALAMA İŞLEMİNİN NASIL BOZULDUĞU 

    SAAT SAAT, GÜN GÜN TUTANAĞA GEÇİRİLDİ

    MUMYALAMA İŞLEMİNİ AÇAN DOKTOR MUTLU: 

    " Atatürk'ün uzun kaşlarından ince bir tutam sol göz kapağının üzerine inmiş. Ama sanki 15 yıl önce Dolmabahçe sarayındaki hasta yatağında uyuyor" diyerek anlattı. 



    NEVİN BİLGİN 

    Atatürk'ün naaşı 11 Kasım 1938 günü Prof.Dr. Lütfü Aksu tarafından tahnit (mumyalama) edilmişti. Tahnit raporunda, "tedfin merasimi yapılıncaya kadar naaşın bozulmaması için" tahnitin yapıldığı belirtilmişti. 

    1953'te ise Etnoğrafya Müzesi'nde geçici kabirde bulunan tabut çıkartılarak naaş için tören düzenlendi. 

    31 Mart 1939 tarihli protokol gereği, naaş önce Etnoğrafya Müzesi'ne konulmuştu. 

    4 Kasım 1953 günü sabah 09.05'te Etnoğrafya Müzesi'nin salonun ortasında bulunan mezar odasından tabut çıkartıldı ve katafalka konuldu. Devlet protokolünden TBMM Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Ankara Valisi Kemal Aygün, Ankara Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu bulundu. 

    Daha önce tabutun müzeyi konulması sırasında bulunan isimler de çağrılmıştı. TBMM eski Başkanı Abdülhalik Renda, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Kemal Gedeleç de törende yer aldı. Atatürk'ün kız kardeşi Makbüle Atadan da hazır bulundu. 



    Mermer Kapak Kesildi ve Kaldırıldı

    Yekta Güngör Özden o dönemde, Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nun temsilcisi olarak törene katıldı. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri de görevliydi. Mezar odasının üzerindeki mermer demir keski ile kesildi. Mermer kapak vinç yardımıyla kaldırıldı ve tabut mezar odasından müzenin zeminine alındı. 

    Bayrak Havayla Temas Edince Eridi

    Tabutun üzerindeki bulunan bayrak havayla temas alınca değişime uğradı. Yekta Güngör Özden bu olayı, "Suyun içinde şeker gibi eridi" diyerek anlatıyor. Tabut sonra katafalka yerleştirildi Üzerine Türk Bayrağı örtüldü. Öğrenciler nöbet tuttu ve halkın ziyaretine açıldı. 

    Tutanağı Menderes İmzaladı

    İşlemin yapıldığına ilişkin tutanağı Başbakan Adnan Menderes imzaladı. 

    Mumyalama İşlemi Bozuldu

    Naaş, toprağa verileceği için daha önce yapılan tahnit (mumyalama) bozulacaktı. Bu işlemin yapılması için Prof.Dr. Kamile Şevki Mutlu, Adli Tıp Uzmanı Doç.Dr. Cahit Özen, asistanı Dr. Şeref Yazgan, otopsi teknisyeni Salih Kebapçı görev aldı. 



    Kurşun Tabut 

    Devlet erkanının da bulunduğu ortamda gül ağacından yapılmış tabutun vidaları sökülerek açıldı. Taputun kapağı kaldırıldı. Tabutun içide ayrıca kurşun bir tabut daha bulunuyordu. Kurşun sanduka içinde gaz birikmiş olması olasılğı düşünülere tabut öne bir burgu ile delindi. Gaz ve koku çıkmadığı anlaşılınca tabutun lehimleri üç yerden söküldü. 

    Prof.Dr. Kamile Şevki Mutlu, tahnitin başarısı konusunda endişeler taşıordu. Tahnitin iyi yapılmadığını "pütrifikasyon" sonucu  oluşan gazlarla tabutun patladığını, nöbetçi askerin korkudan bayıldığı türünden  söylentiler duymuştu. Kurşun tabut açıldığında, tabutu doldurarak ıslat talaş tozunu gören Mutlu, söylentilerin asılsız olduğunu anladı. Talaş tozu tabutun alt kısmına toplandı. 



    Atatürk'ün naaşı kahverengi muşamba ile sarılı idi. Muşambanın altında beyaz kefen içinde parafinli sargılarla sarılı naaşın yüz kısmı açıldı. Prof.Mutlu, naaşın durumunu, "Atatürk'ün uzun kaşlarından ince bir tutam sol göz kapağının üzerine inmiş. Ama sanki 15 yıl önce Dolmabahçe sarayındaki hasta yatağında uyuyor" diyerek anlattı. 

    Askerler de dahil orada bulunan Atatürk'ün naaşını görmek için katafalka çıktı. Eski Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ise naaşı görür görmez orada bayıldı. 

    Doç.Dr. Cahit Özen de naaşın durumunu, "Derisi hafif kahverengi bir hal almıştı. Fakat yüzü gayet iyi ve bütün hatları ile bozulmadan duruyordu" şeklinde tarif etti. 

    Askeri Okullar Müfettişi Tuğgeneral Nami Çağan ise, "Yüz küçülmüş, mat bakır renginde. Altın saçlarını pek az baymetmiş. Sakalı hafif uzamış. Gözlerine doğru inen genil alnı. Gözler kapalı, sol göz hafif aralık, incelmiş keskin burnu. Yapışık ince dudakları, tek yaratılmış heybetli insan derin ve son uykusunda" şeklinde aktardı. 



    Naaşı taşıyan askerlerin Tim komutanı Üsteğmen Remzi Güven ise, naaşta hiç bozulma olmadığını iddia etmektedir. Asteğmen Alptekin Cebe de, mezar odasında defin sırasında din görevlisinin kefenin baş kısmını çözdüğünde naaşın yüzünü gördüğünü ve naaşta hiç bozulmad olmadığını belirtmekteydi.  

    Yekta Güngör Özden de naaşta bozulma olmadığını ifade etmekteydi. 

    Prof.Mutlu'nun uyarısı üzerine naaş tahta tabuta konulmadı, Ankara Numune Hastanesi'nden getirilen Fiksatör ile naaş ıslatıldı. Kurşun tabut yeniden lehimlendi ve gül ağacı tabutun kapağı kapatıldı. Yeniden devlet erkanı tabutla ilgili tutanağı imzaladı. 

    Ertesi gün devlet erkanı ve görevlilerle birlikte tabut yeniden açıldı. Naaş tabutta n çıkarıldı. Salondaki mermer katafalka paralel duran iki masaya konuldu. Naaş tabuttan çıkarılarak masanın üzerine arka üstü yatırıldı. Kahverengi muşamba, kefen ve gazlı bantlar çıkarıldı. 1.5 saat sonra naaş ecza ve yabancı maddelerden temizlendi. Müslüman geleneklerine göre kefenlendi. Salonda bulunanların okudukları duayla masadan alınarak yeniden tabuta konuldu. Taputun kapağı kapatıldı. Naaşın konulduğu tabut yeniden gül ağacından yapılmış tabuta konuldu. Tabutun üzerine Türk Bayrağı örtüldü. Tahnit işlemi 10 Kasım 1953'te bozuldu. Tutanak imzalandı. Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e nakil işleminden birkaç saat önce toprağa defin için hazırlanmış oldu. 


    8 Kasım 2024 Cuma

     CUMHURİYET'İN BAŞKENTİNDEN "PAVYONLAR ŞEHRİNE" DOĞRU

    ANKARA'NIN SON 50 YILLLIK YOLCULUĞU VE DÖNÜŞÜMÜ

    HAVAALANINA BİLE RAYLI SİSTEMİ OLMAYAN BİR BAŞKENT

    TOPLU KONUT YAPILAN YERLERE RAYLI SİSTEM YOK, UZAY ÇAĞINDA DOLMUŞLA TAŞIMA SİSTEMİ

    ROMA DÖNEMİNDEN KALAN ESERLER BALGAT'TA NASIL KAYBOLDU

    BALGAT ANTİK ROMA KALINTILARINA NE OLDU? 












    NEVİN BİLGİN 

    Ankara, bir zamanlar özgürlük ateşini yakan seymenlerin şehri, Cumhuriyet’in başkentiyken, demokrasi bu şehirle hayat bulurken, günümüzde "pavyonlarıyla" gündeme gelen bir şehre dönüştü. Son 50 yılda Ankara'ya baktığımızda kısa sürede nasıl bir dönüşüm yaşandığını da görmek mümkün. 




    Pavyonların Gözalıcı Tabelaları

    Bu şehirde Cumhuriyet, sadece siyasi bir rejim değil, yeni bi
    r hayatın, bir umudun başlangıcı olarak anlam bulmuştu. Seymenlerin halkı selamladığı meydanlar, yeni bir geleceğin inşa edildiği binalar, çağdaşlaşmayı simgeleyen geniş bulvarlarla çevriliydi. Ancak bugün Ankara, o kimliğinden uzaklaşmış durumda. 

    Sokaklarda seymenlerin gururlu duruşunu değil, pavyon tabelalarının göz alıcı, ama bir o kadar hüzünlü parıltısını görüyoruz. Bir şehir nasıl bu kadar kökten değişti? Ankara, neden kendi ruhuna yabancılaştı?

    Bu dönüşümde, son 50 yılın ihmalleri ve plansızlıklarının büyük bir rol oynadığını görmek mümkün. 


    Ankara Kalesi, Bentderesi'ndeki Genelevin yıkılmasının ardından


    Havaalanına Bile Raylı Sistemi Yok

    Türkiye’nin başkenti olan bir şehirde, toplu taşıma sistemi hala yetersiz; metrolar ancak yıllar süren inşaatların ardından tamamlanıyor, otobüs hatları yetersiz kalıyor, geniş bulvarlar yerini dar, sıkışık yollara bırakıyor. Havaalanına raylı sistemi, hızlı treni bulunmayan bir başkent ararsınız dünyada artık günümüzde sınırlıdır. 

    İnsan sormadan edemiyor: Başkent Ankara, tüm bu yıllar boyunca binalar ve anayolları dışında neler kazandı? Cumhuriyet’in kalbi olan bir şehir, nasıl oldu da modern şehircilik yerine beton bloklarla dolu, kimliğinden kopmuş bir hale geldi?

    Oysa Ankara, yüzlerce, binlerce yıllık tarih ve kültür birikimine sahip, köklü bir şehir. Roma İmparatorluğu’ndan kalma Roma Hamamı, daha yeni yeni Açık Hava Müzesi haline getirildi. Ancak orada da çok sayıda eser bulunmuyor. Oysa en eski Ankara’nın derin geçmişini ortaya koyan bir yapı. O dönemden Ankara'da kalan birkaç Yahudi Mahallesi'nin adı restore olan ama özüne uygun yapılmayan binaları. Roma Hamamı, yine Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle kazandırılan müze ve hanlar. 

                                                     Ankara Ulus 

    Balgat'taki Antik Roma Kalıntıları Ne oldu? 

    Ancak bu hamam, çevresiyle ve tarihi dokusuyla bütünleşmiş bir müze olarak korunmak yerine, yeni yapılan binaların gölgesinde neredeyse unutulmuş durumda. 

    Balgat bölgesinde ise ihbar üzerine kurtarılan birkaç mezar ve eser dışında Balgat Antik Roma kalıntılarına ait hiç birşey kalmamış, ne olduğu ise belirsiz. 




    Balgat Antik Roma Mezarı

    İhbar sonucu bir partinin genel merkez binası yapılırken bulunan kazılarda ortaya çıkan Balgat Antik Roma kalıntılarından birkaç eser de Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne kaldırılmamış olsa, Balgat'ta bir zamanlar geniş bir alanda Roma kalıntıları olduğundan kimsenin haberi bile olmayacak. 



    Cumhuriyet Döneminde Yapılanlar

    Cumhuriyet’in erken yıllarında, genç Türkiye’nin yüzünü dünyaya döndüğü dönemde yapılan binalar ise bugün hala ayakta olsa da, çoğu sadece “anıt” olarak kaldı. Türk mimarlığının gururu olan Opera Binası, Gençlik Parkı’ndaki yapılar, Atatürk Bulvarı boyunca sıralanan köklü hükümet binaları, Cumhuriyet’in modernleşme sembolleri olarak tasarlandı. Ancak yıllar içinde, bu binalar modernize edilmek bir yana, çevrelerine kondurulan yüksek apartman bloklarının gölgesinde kaldı. Ankara Palas, TBMM’nin ilk binaları, Etnoğrafya Müzesi gibi yapılar ise, her biri döneminin mimari şaheserleri olmasına rağmen yıllarca ihmal edildiği gibi Ankaralılar bile varlıklarından haberdar olmadı. 

    Oysa bu şehir, bir zamanlar tüm bu kültürleri barındırmış; Roma’dan Selçuk'lu'ya Osmanlı’ya, Cumhuriyet’e kadar birçok dönemi üst üste taşıyordu. Ancak bu mirasın çoğu, yapılaşmanın, ilgisizliğin ve kâr odaklı yaklaşımın gölgesinde kalmaya mahkûm edildi.


                                                                                         Ankara Ulus Restore Edilen Binalar

    Tarihin Başkenti Olma Şansını Kaybetti

    Cumhuriyet döneminde yapılan bu binalar, şehre kazandırılan kültürel değerler ve eski kalıntılar, sadece birer tarih unsuru değil, Ankara’nın ruhunun parçalarıydı. Şayet bu kalıntılar, bu yapılar, bu miraslar, halkın erişimine sunulsa, belki Ankara sadece bir başkent değil, kendi geçmişini onurlandıran bir tarih başkenti olurdu. 




                                       Balgat roma Mezarı Buluntularının Balgat'ta inşaatlar arasında kaldığını anlatan yazı

    Meyhane Mi, Pavyon Kültürü Mü? 

    Aslına Ankara'nın Roma döneminden gelen bir meyhane geleneği mevcut. Bağları, üzümü ve şarabıyla ünlü olması nedeniyle bu kültürün geliştiği biliniyor. Ancak günümüzde meyhane kültürünün yerine pavyonlar almış görünüyor. 

    Ankara'da eğlence kültürünün bir parçası olan pavyonlar, özellikle 1970'lerden itibaren başkentin sosyal hayatında önemli bir yer ediinmiş mekanlar ancak o dönemde sınırlı sayıda pavyon olduğu görülmektedir. Bu mekanlar, eğlence, müzik ve dansın bir arada sunulduğu yerler olarak bilinir ve şehirdeki birçok kişi için gece hayatının merkezini oluşturur. Özellikle Çankaya ve Altındağ ilçeleri, Ankara'daki en popüler pavyonların yoğunlaştığı bölgelerdendir. Pavyon kültürü, zaman içinde değişikliklere uğramış olsa da, bazı mekanlar yıllardır varlığını sürdürmektedir.

                                           Eski Meclis Binası Ulus

    Cumhuriyet Dönemi Eserleri

    İşte Cumhuriyet dönemi Ankara’sını şekillendiren başlıca eserler:

    Ankara Palas (1928): Türk diplomasi tarihinin en önemli yapılarından biri olan Ankara Palas, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülkenin en görkemli misafirhane ve diplomatik etkinlik merkeziydi. İnşaatı 1924'te başlamış, 1928'de tamamlanmıştır. Günümüzde de misafirhane olarak kullanılmakla birlikte, çoğu zaman eski görkeminden uzak bir şekilde varlığını sürdürmektedir.

    Ankara Garı (1937): Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nın başkenti sembolize eden bu gar binası, modern mimarisiyle dikkat çeker. 1937’de tamamlanan bu yapı, dönemin hızlı ulaşım ve modernleşme simgelerindendi.

    Gençlik Parkı (1943): Cumhuriyet’in toplum hayatında kültürel ve sosyal etkinlikleri destekleme amacını simgeler. Şehrin merkezinde geniş bir alana kurulan Gençlik Parkı, bir zamanlar festivaller, konserler ve sosyal buluşmalar için halkın gözde mekânıydı. Ancak zaman içinde yenilenmiş olsa da, eski etkisini büyük ölçüde yitirmiş durumda.

    Türk Tarih Kurumu Binası (1967): Türkiye'nin tarih çalışmalarını desteklemek amacıyla kurulmuş bu kurumun binası, modern Türk mimarisinin önemli örneklerinden biridir.

    Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (1940): Türkiye’nin eğitim ve bilim alanında öncü kurumlarından biri olarak açılan bu fakülte binası, dönemin modern eğitim anlayışını yansıtan mimari tasarımıyla dikkat çeker.

    Atatürk Bulvarı Üzerindeki Bakanlık Binaları: Atatürk Bulvarı üzerinde yer alan ve farklı bakanlıklara ait binalar, Cumhuriyet'in devlet kurumlarını modern bir çehreyle halkla buluşturma amacını taşır. Bu binalar günümüzde de çoğu bakanlık tarafından kullanılmakta ancak zaman içinde orijinal kimliklerinden ödün vermek zorunda kalmışlardır.

    Gazi Eğitim Enstitüsü (1926): Türkiye’nin modern öğretmen yetiştirme programının simgesi olan bu enstitü, Atatürk’ün eğitim reformlarının bir parçası olarak inşa edilmiştir. Bugün Gazi Üniversitesi olarak eğitim vermeye devam etmektedir.


    Cumhurbaşkanlığı Köşkü (1921): Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamını geçirdiği ve Cumhuriyet’in ilk yönetim merkezi olan bu köşk, sade fakat zarif mimarisiyle dönemin ruhunu taşır.


    Eski Meclis Binası (1920): Cumhuriyet’in ilan edildiği tarihi bina, bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak hizmet vermektedir. Bu yapı, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı yer olarak büyük bir tarihsel değere sahiptir.


    Opera Binası (1948): Cumhuriyet’in sanat ve kültür alanında attığı dev adımların bir simgesi olan Opera Binası, mimarisi ve sanatsal etkinlikleri ile uzun yıllar Ankara’nın kültür merkezi oldu.


    Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Cumhuriyet döneminde müzecilik faaliyetlerinin öncüsü olan bu yapı, Anadolu’nun binlerce yıllık tarihini gözler önüne seriyor. Roma döneminden kalan bir kervansaray binasında yer alan müze, tarihi buluntuların halkla buluşturulduğu nadir yerlerden biridir.


    Sıhhiye Zafer Anıtı (1927): Türk Kurtuluş Savaşı'na adanmış bu anıt, Cumhuriyet’in başkentindeki ilk büyük meydan heykellerindendir ve dönemin anma kültürünü temsil eder.


    Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Binası (1929): Türkiye'nin ilk ulusal bankasının merkez binası olarak inşa edilen bu yapı, Ankara’nın ekonomik kalkınmasının simgesiydi.

    Etnografya Müzesi (1927): Cumhuriyet döneminin ilk müzelerinden olan bu bina, hem müze olarak hem de Atatürk’ün geçici kabri olarak hizmet vermiştir. Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemine ait eserler burada sergilenmektedir.

    Ulus Meydanı ve Çevresi: Cumhuriyet dönemi boyunca şehir merkezinde yer alan Ulus Meydanı, Atatürk’ün heykeliyle birlikte, şehrin simgesel bir noktası haline geldi. Meydan çevresindeki pek çok bina, dönemin özgün mimari karakterini taşımaktadır.

    TCDD Müzesi (1924): Demiryollarının Cumhuriyet tarihinde büyük önem taşıması sebebiyle, bu müze demiryolu mirasını yansıtır. Eski trenler, lokomotifler ve çeşitli demiryolu ekipmanları burada sergilenir.

    Halk Evi ve Halkevi Binaları: Ankara’da, Cumhuriyet’in kültür politikalarının bir parçası olarak birçok Halk Evi açıldı. Bu yapılar, halkın eğitim ve kültür seviyesini artırmayı amaçladı ve birçok etkinliğe ev sahipliği yaptı.

    Tandoğan Meydanı: Cumhuriyet döneminin meydan düzenlemeleri arasında yer alır ve geniş bulvarlara açılan yollarıyla modern şehircilik anlayışını yansıtır.

    Hava Kuvvetleri Müzesi ve Gazi Hava Okulu Binası: Türkiye’nin havacılık tarihine ışık tutan ve Atatürk’ün modern askeri anlayışının yansıması olan bu yapılar, Türk havacılık tarihini gözler önüne serer.

    Ankara, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve her dönemin izlerini taşıyan zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Bu tarihi yerler, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin kalıntılarını bugüne taşımakta, başkentte yaşayan geçmişi gözler önüne sermektedir. 

    İşte Ankara’nın en önemli tarihi yerleri ve özellikleri:

    1. Ankara Kalesi

    Tarih: Hitit dönemine kadar uzanan kalenin, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanıldığı bilinir.

    Özellikler: Kale, şehri yukarıdan gören bir tepeye kurulmuştur ve tarihi Ankara’nın merkezinde yer alır. Kale içinde farklı dönemlerden kalma taş yapılar, Osmanlı dönemi evleri ve eski çarşı bulunmaktadır.

    Önemi: Savunma amaçlı inşa edilen kale, aynı zamanda şehrin gelişiminde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Günümüzde ise bir kültür ve turizm merkezi olarak hizmet vermekte ve içindeki dükkânlar, kafeler ve sergi alanlarıyla ilgi çekmektedir.

    2. Roma Hamamı

    Tarih: MS 3. yüzyılda Roma İmparatoru Caracalla döneminde inşa edilmiştir.

    Özellikler: Hamam, Frig tanrısı Men adına yapılmış olup, sıcaklık (caldarium), ılıklık (tepidarium) ve soğukluk (frigidarium) gibi bölümlerden oluşur. Yıkıntıları açık hava müzesi olarak ziyarete açıktır.

    Önemi: Roma döneminden kalma bu hamam, Ankara’nın antik dönemden kalma nadir yapılarındandır. Roma dönemindeki şehir yaşamı hakkında önemli bilgiler sunar.

    3. Augustus Tapınağı

    Tarih: MS 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus adına yapılmıştır.

    Özellikler: Tapınak, Augustus’un başarılarını anlatan ünlü "Res Gestae Divi Augusti" yazıtını içerir. Bu yazıt, tapınağın duvarlarına Latince ve Yunanca olarak kazınmıştır.

    Önemi: Tapınak, hem Roma hem de Bizans döneminde dini ve sosyal bir merkez olarak kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’deki en önemli Roma dönemi kalıntılarından biri olarak kabul edilmektedir.

    4. Julian Sütunu

    Tarih: MS 4. yüzyılda Roma İmparatoru Julian’ın Ankara ziyareti anısına dikilmiştir.

    Özellikler: 15 metre yüksekliğinde, yivli ve sütun başlığıyla dikkat çeken bir yapıdır.

    Önemi: Julian Sütunu, Roma döneminin Ankara’daki siyasi ve sosyal önemini yansıtır. Şehir merkezinde yer alması nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeker.

    5. Roma Tiyatrosu

    Tarih: Roma dönemine ait olan tiyatronun MS 1. veya 2. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir.

    Özellikler: Yakın zamanda yapılan kazılarla ortaya çıkarılan tiyatro, 5.000 kişilik kapasiteye sahip büyük bir yapıdır. Sütunlu galeriler, sahne ve oturma alanları ile Roma mimarisinin klasik özelliklerini taşır.

    Önemi: Roma Tiyatrosu, dönemin sosyal ve kültürel hayatına dair önemli bilgiler sunar. Ankara’nın Roma dönemi mirasını gözler önüne seren en etkileyici yapılardan biridir.

    6. Hacı Bayram Camii ve Türbesi

    Tarih: 15. yüzyılda yapılmış olup, Osmanlı döneminin ünlü din âlimi Hacı Bayram-ı Veli’nin adını taşır.

    Özellikler: Caminin iç mekânında Osmanlı dönemine ait ahşap oymalar, çiniler ve süslemeler bulunmaktadır. Türbe ise Hacı Bayram-ı Veli’nin mezarını içerir ve halk tarafından sıkça ziyaret edilen bir ibadet yeridir.

    Önemi: Hacı Bayram Camii, Cumhuriyet öncesinde de Ankara’nın önemli bir dini merkezi olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli’nin felsefesi ve tasavvuf anlayışı, Osmanlı dönemi Ankara’sında sosyal hayatı şekillendirmiştir.

    7. Karacabey Hamamı

    Tarih: 15. yüzyılda Osmanlı döneminde yapılmıştır.

    Özellikler: Çift hamam olarak tasarlanmış, erkekler ve kadınlar için ayrı bölümler bulunur. Osmanlı mimarisinin klasik hamam yapısını yansıtır.

    Önemi: Ankara’nın en eski hamamlarından biri olan Karacabey Hamamı, Osmanlı dönemi halk kültürü ve sosyal yaşam hakkında önemli ipuçları sunar.

    8. Alitaş Mağaraları

    Tarih: Hititler dönemine kadar uzanan mağaraların hangi dönemden kaldığı kesin olarak bilinmemektedir.

    Özellikler: Yeraltı yerleşim alanı olarak kullanılmıştır ve mağaraların içindeki odalar birbirine geçitlerle bağlanmaktadır.

    Önemi: Alitaş Mağaraları, yeraltı şehirlerinin ve antik dönemdeki yerleşim düzeninin anlaşılmasına ışık tutar. Hititler ve sonrasında Roma ile Bizans dönemlerinde kullanıldığı düşünülmektedir.

    9. Ahi Elvan Camii

    Tarih: 14. yüzyılda Selçuklu dönemine ait bir yapıdır.

    Özellikler: Ahşap direkli, klasik Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Caminin iç kısmında Selçuklu dönemine özgü detaylı ahşap işçilik ve süslemeler göze çarpar.

    Önemi: Ahi Elvan Camii, Selçuklu kültürünün başkent Ankara üzerindeki etkisini gözler önüne serer ve Selçuklu mimarisinin Ankara’daki önemli örneklerinden biridir.

    10. Zincirli Camii

    Tarih: 17. yüzyılda Osmanlı dönemine ait bir yapıdır.

    Özellikler: Adını minaresine asılı bir zincirden alır. Bu cami, Osmanlı’nın Ankara’da bıraktığı dini ve kültürel mirası temsil eder.

    Önemi: Zincirli Camii, Osmanlı mimarisi ile Ankara’nın yerel taş yapısını bir araya getirir. Halk tarafından halen ibadet amaçlı kullanılmaktadır.

    11. Ankara’nın Hanları ve Bedestenleri

    Kurşunlu Han, Sulu Han, ve Suluhan gibi yapılar, Osmanlı döneminde ticaretin yoğun olarak yapıldığı alanlardır.

    Özellikler: Hanlar ve bedestenler, tüccarların konakladığı ve mal takaslarının yapıldığı yerlerdir. Genellikle iki katlıdır ve geniş avlulara sahiptir.

    Önemi: Ankara, Osmanlı döneminde önemli bir ticaret merkeziydi. Bu hanlar ve bedestenler, Ankara’nın ticari geçmişini ve Osmanlı ticaret kültürünü anlamak için çok önemlidir.

    12. Çıkrıkçılar Yokuşu ve Hamamönü

    Tarih: Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminin önemli ticaret ve yerleşim bölgesidir.

    Özellikler: Geleneksel Osmanlı evleri, taş döşeli sokaklar, küçük dükkânlar ve kahvehaneler bulunmaktadır.

    Önemi: Bu bölgeler, günümüzde restore edilerek tarihi dokusunu koruyan, Ankara’nın kültürel mirasının devam ettiği nadir alanlardandır.

    13. Selçuklu Dönemi Eserleri

    Özellikler: Alaaddin Camii, Selçuklu devrine ait anıtsal camilerden biridir. Sadeliği ve estetik yapısıyla dikkat çeker.

    Önemi: Ankara, Selçuklular döneminde de önemli bir yerleşim merkeziydi ve bu döneme ait eserler, şehrin tarihsel sürecini anlamak açısından önemlidir.



    Kaynak: onedio




                               Kaynak: onedio


    Ankara Kalesi'nin Dibindeki Bentderesi, dinlenme, piknik ve plaj alanıyken Nasıl Geneleve dönüştü

    Bentderesi, 20. yüzyılın ortalarına kadar Ankara’nın önemli bir dinlenme ve eğlence yeri olarak biliniyordu. Özellikle yaz aylarında Ankaralılar, temiz suyu ve doğasıyla ünlü olan bu bölgeye serinlemeye ve vakit geçirmeye gelirlerdi. Bentderesi, çayırları ve akarsularıyla plaj havasında bir sayfiye alanı olarak kullanılıyor ve Ankara halkı için doğal bir kaçış noktası sağlıyordu. Ancak, kentin modernleşme ve genişleme süreçleriyle birlikte Bentderesi’nin çehresi hızla değişti.

    1950’lerden itibaren hızlanan kentleşme süreciyle birlikte Ankara'nın merkez bölgelerinde yapılaşma ve yoğun nüfus artışı görüldü. Bu süreçte, Bentderesi’nin doğal yapısı zarar görmeye başladı. Dere yatağının çevresi zamanla sanayi ve ticaret alanlarına dönüştü ve yeşil alanların yerine binalar yükselmeye başladı. 1960'lı yıllardan itibaren ise Bentderesi’nin bir eğlence ve dinlenme yeri olarak rolü tamamen değişti ve bu bölgeye genelev inşa edildi. Bentderesi, eskiden halkın serinlemek için tercih ettiği bir sayfiye yeri iken, kentin artan nüfusu ve değişen sosyal ihtiyaçları doğrultusunda kırılma noktasına ulaştı ve sosyal dokusunu kaybetti.

    Bentderesi’nin bu dönüşümü, Ankara’nın hızlı modernleşme sürecinde doğal ve tarihi değerlerin kaybolduğunu, sosyal hayatın farklı bir yöne evrildiğini gösteren bir örnek olarak kabul edilir.